Davetsiz misafirim uzun süredir orada bekliyormuş gibi bir uyuşukla yaslandığı duvardan ayrılırken elini hafifçe havaya kaldırıp kısaca selam verir gibi salladı. "Nelson," dedim şaşkınlıkla, yanına doğru ilerlerken, "burada ne arıyorsun?"
"Selam," dedi sorumu duymamış gibi, hafifçe omzunu silkti. "Buradan geçiyordum aslında."
Söylediği karşısında kaşlarım çatıldı, tabii ki buradan geçiyor olabilirdi ama durup selam vermesini gerektirecek kadar yakın değildik. Zaten ses tonu bariz bir şekilde başka bir şey söylemek istediğini ele veriyordu.
Çiseleyen yağmura aldırmadan merdiven basamaklarından birine oturduğunda yanına oturdum. "Evet," dedim, "seni dinliyorum."
Konuşmaya başlaması için bir süre beklenti dolu bakışlarımı yüzünde gezdirmem gerekti. "Nasıl başlayacağımı bilemiyorum aslında," dedi. "Şey... başına gelenleri... duydum." Boğazını temizlemek ister gibi öksürdü. Ensesini kaşıyıp endişesini daha da belli etti. "Durumun tam olarak benimle alakalı olmadığını farkındayım ama özür dilemek istedim. Sanırım Caitlin'le okulda hoş olmayan bir diyaloğunuz olmuş ve kuzenim Leah da işin içine dahilmiş."
Söyleyeceği şeyin bu olması beni hem rahatlatmış hem de konu tekrar açıldığı için germişti. "Sorun yok," diye belli belirsiz mırıldandım. "En yakın arkadaşım sandığım kişinin gerçek yüzünü görmek güzel." Yüz ifadesi ve tavırları ne kadar suçlu hissettiğini ele veriyordu, onu rahatlatma ihtiyacı hissettim çünkü onun da dediği gibi durum tam olarak onunla alakalı değildi. Sonuçta gidip Caitlin'e ona aşık olmasını veya beni tüm okulun önünde küçük düşürmesini söylememişti. Ama bu konuyla ilgili bu denli rahatsız olması muhtemelen Caitlin ve Leah'nın konu rahatsız edici olmaya gelince sınırı ne kadar aşabildiklerini bilmesindendi.
"Yine de bu şekilde olması gerekmiyordu," dedi bakışlarını benden kaçırıp yere çevirirken. Ayakkabısının ucundaki küçük çakıl taşıyla oynamaya başladı. "Gerçekten onun işleri buraya getireceğini düşünmemiştim, zaten bir kız arkadaşım var ve bunu bilmesi onu durdurur sanıyordum."
Belki de konuyla ilgili hiçbir şey söylememem gerekiyordu, ancak çeneme hakim olamadım. "Sana karşı hissettiği şeyler hemen geçebilecek türden değildi. Aşk mı yoksa takıntı mı bilemiyorum, yine de... Her neyse." Kendimi frenlemeyi başardım çünkü bu konuda konuşması gereken biri değildim. İkisinin arasında olan bir şeydi ve beni ilgilendirmiyordu.
"İstersen onunla ben konuşabilirim," diye bir fikir öne sürdüğünde, "Hayır," diye atıldım hemen. Sonra çıkışımın abartılı olduğunu düşünerek ses tonumu alçalttım. "Hayır, lütfen bunu yapma, bu sadece işleri daha kötüye götürür, yani tabii ki onunla konuşabilirsin ama içinde benim ismim geçmesin." Okulda bir tartışma daha yaşanmasını ve odak noktası olmayı cidden istemiyordum. İnsanlar yanımdan geçerken birbirlerine bir şeyler fısıldasın, koridorda yürürken tüm gözler üstüme kilitlensin veya kantinde otururken karşı masamdaki insanlar bana bakarak kıkırdasınlar istemiyordum.
"Pekala o halde," dedi yerden kalkarken, elini bana uzatıp beni de kaldırdı. Üzerini silkelerken, "Kendi adıma tekrar özür dilerim," diye yineledi mahcup bir tavırla. "Bir benzerini lisedeyken yaşamıştım ve neler yaşadığını çok iyi anlıyorum. Dolaylı yoldan da olsa insanların dedikodu malzemesi olmanı istemem." Az daha unutuyormuş gibi aceleyle elini montunun iç cebine atarak çıkardığı küçük paketi elime tutuşturdu, hiç beklemediğim için afallayarak kese kağıdına bakakaldım.
Vanilyalı kahve kokusunu daha paketi açmadan alabiliyordum, teşekkür etmek için ağzımı açmaya yeltendiğimde elini belirsizce sallayarak gerek olmadığını söyler gibi omuz silkti. "Yol üzerindeydi, elim boş gelmek istemedim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DARK MOON
Genç KurguBelki de gerçek olan şey rüyalarımızdır... Ve bazen uzun süren bir sessizlik milyonlarca kelimeden daha fazla şey anlatır.