37- Parlak Yıldızların Altında Hüzünlü Bir Veda

1.9K 211 58
                                    

Marie Fisker - Ghost Of Love

Birdy - Skinny Love

VNV Nation - Illusion

Sia - Big Girls Cry

***

Aynı anda yaşadığım sayısız duygu içerisinden düşüncelerimi sıyırıp çekmek zordu. Merak, şaşkınlık, sevinç, korku ve biraz da öfke içimde büyüyerek patlayacakmışım gibi hissetmeme neden oluyorlardı. Onun şu an ne hissettiğini bilmiyordum, fakat yüzündeki ifadeye bakılırsa basitçe umutsuzluk diyebilirdim. Tükenmişlik. Belki de bıkkınlık.

İleri doğru ürkekçe bir adım attığımda salıncaktan kalkıp gidecek gibi olsa da kendini durdurdu, bakışları benden ayrılıp elindeki şişeye kaydığında onu takip ettim. Şişe mide bulandıracak kadar tanıdıktı, hafızamı yokladım. Annemin ilaçları. Bu bir ilaç şişesiydi. Annemin depresyon ilaçlarından birinin şişesinin aynısıydı. Uyumaya yardımcı oluyordu ama bir sürü yan etkisi vardı, ayrıca çok ağır bir ilaç olduğundan sağladığı uyku normal değildi, daha da kötüsü fazla dozu ölüme neden oluyordu. Elimdeki kitap yere düşerken kalbim tekledi.

Kendini öldürmeye mi çalışmıştı? Veya bu girişimini önleyen şey benim gelişim mi olmuştu?

Yoksa annem gibi uyumakta zorluk çeken bir depresyon hastası mıydı?

Ondan önce davranıp şişeyi ince uzun parmaklarının arasından hızla çekip aldığımda afallamış bir halde bana baktı. Ani tepkim onu biraz korkutmuştu, ama burada daha çok korkmuş olan bendim. "Bunu içtin mi?" diye sordum artan öfkem sesime istemsizce yansırken. Bir tepki vermesini bekleyerek yüzüne baktım, dudaklarını birbirine bastırmış yalnızca yere bakıyordu.

Aklıma annemin bir arkadaşı geldi. İlaç içerek kendini öldürmek istemiş, son anlarında pişman olup kocasını aramıştı, ancak adam zamanında yetişememişti. Onu bulduklarında elleri son dakikalarında umutsuzca kusmaya çalışmasından kaynaklanan diş izleriyle doluydu. Bedeni buz kesmişti. Bu hikaye hiçbir zaman doğrudan bana anlatılmamış olsa da annem ölü kadar hissiz ses tonuyla telefonda bunu birisine anlatırken duymuştum, kadının cenazesinden dört gün sonraydı.

"Efrain!" diye neredeyse bağırdım, yüzünü görebilmek için diz çöküp onun hizasına eğilirken. "Bunu içtin mi?" Yüzünü tutup kendime çevirdim, yine de bir şekilde bakışlarını kaçırmayı başardı. İlacın kapağını açıp hapların hepsini yere döktüm, şişeyi salıncağın demirinin kenarına sertçe vurduğumda paramparça oldu. Yerdeki hapları saymaya çalışırken biraz olsun rahatladım çünkü içtiyse bile sanırım kendini öldürecek kadar içmeyi başaramamıştı. Veya istememişti. Ya da fırsatı olmamıştı.

Sebep ne olursa olsun derin bir nefes alarak hareket yetimi kaybetmiş bir şekilde orada durdum. Bir süre duyabildiğim tek şey giderek yavaşlayan kalp atışlarım oldu.

Buz gibi parmak uçları elimi kavradığında tüylerimin diken diken olduğunu hissettim, elimin kesildiğini o ana kadar fark etmemiştim. Birkaç damla kan avcumun içindeki kesikten parmaklarıma, oradan da yere akıyordu. Bakmak için elimi tutmaya çalıştı, ama geri çekilerek avcumu kapattım, konuyu dağıtmasına izin vermeyecektim.

Yavaşça diz çöktüğüm yerden kalkıp ayağa dikildim, onunla iletişim kurmanın hem kişiliğinden hem de konuşamıyor olmasından dolayı çok zor olduğunu bilsem de bir şekilde yapmak zorundaydım.

Uyuşuk bir şekilde o da ayağa kalkıp bana bakmadan yerde durduğunu yeni fark ettiğim siyah sırt çantasını alarak bahçe kapısına doğru ilerledi. Evine gitmiyordu, öyle olsaydı diğer tarafa dönmüş olurdu. Yine kaçıyordu, onu bir kez yakalamışken durdurmam gerektiğini biliyordum, bir daha aynı şansı yakalayamayabilirdim.

DARK MOONHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin