Elimdeki kitapları düşürmemek için sıkıca tutarken bir yandan da kapıyı açmaya çalışıyordum, bir bakıma yanlış zamanda yanlış yerde bulunmamın cezasını çekiyorum da denilebilirdi. Yani eğer dersin başlamasına üç dakika kala kantine gitme kararı almasam, koridorda Bayan Veronica'ya rastlamaz ve verdiği bin ton ağırlığındaki eski kitapları kimsenin uğramadığı kütüphaneye yerleştirmek zorunda kalmazdım. Kütüphane okulun en alt katının en uç köşesindeydi, bunun sebebiyse kimsenin neredeyse buraya gelmemesiydi. Artık insanlar hiçbir şeyi tuğla kalınlığındaki ansiklopedilerden araştırma gereği duymadığı ve boş zamanlarında da telefona bakmayı tercih ettiği için burası yalnızca tozlu sarı sayfalardan oluşan devasa bir arşivdi.
Kapıyı nihayet açabildiğimde güçlükle tuttuğum kitapları en yakındaki masanın üzerine bırakarak derin bir nefes aldım, masanın üzerinden dev bir toz bulutu havaya yükseldiğinde birkaç kez hapşırarak elimle tozları sağa sola savurdum. Asıl iş şimdi başlıyordu, bir sonraki derse kadar kütüphanede eski bir kitabı bulmam gerekiyordu. Bayan Veronica'nın kitabı bulabilmem için verdiği tek ipucuysa siyah kapaklı eski bir kitap olduğu ve üzerinde sarı renkle "şiirler" yazılmış olmasıydı.
Tanrım, neden ben olmak zorundaydım ki? Genzim tozdan yanıyordu ve hapşırdıkça hüngür hüngür ağlıyormuşum gibi gözlerimden yaşlar süzülüyordu. Burası uzun süredir düzenlenmediğinden dolayı her taraf toz içindeydi ve kitaplar raflara üst üste düzensizce yığılmıştı, çoğunun üzerinde isim bile yazmıyordu ve bir kategoriye göre sıralanmamışlardı.
Özensizce sağ tarafa doğru yatırılmış kahverengi saçlarımı parmaklarımla sol tarafa attım. Bir yerden başlasam iyi olacaktı, tek umudum kitabın en üstteki raflardan birinde saklanmıyor olmasıydı çünkü yalnızca beş rafa uzanabiliyordum. İşin daha da kötü tarafı kütüphanemiz dağınık, kocaman raflarıyla eski bir labirenti andırıyordu, yani işim olması gerektiğinden de zordu. İyi tarafından bakmam gerekirse kimya dersinden kaçmış olmuştum, sıkıntıdan beni öldürecek bir deneyi daha kaldırabilecek havamda değildim. Bay Steven, Bayan Veronica'nın okulda yeni olduğunu bildiğinden ona aradığı kitabı bulmam konusunda yardım etmem için seve seve izin vereceğini söylemişti.
Adam tam bir duyarlılık timsaliydi, sosyal sorumluluk projeleri başta olmak üzere her türlü yardım işinde en ön sırada olurdu. Kimsesiz çocuklar, hayvan hakları, doğayı koruma, dünyada baş gösteren sorunlar... Bir gün kimya laboratuvarının ortasında bizi denetleyerek volta atarken kesinlikle kanatları belirecekti.
Yere eğilerek en alt rafı karıştırmaya başladım, burada kapakları pürüzlü ve koyu bordo renginde bin sayfalık sözlükler vardı, fakat aralarına sıkışmış küçük kitaplar buraya da bir göz atmam gerektiğini söylüyordu. Her dokunduğum yerde tozdan dolayı parmak izlerim çıkıyordu, bugün siyah hırka giymekle hayatımın hatasını yapmış olmalıydım çünkü tüm tozları süpürge gibi üzerime çekiyordum.
Elimi attığım her kitabın içinden kopmuş, solmuş ve sararmış sayfalar düşüyordu. Kimisinin üzerindeki yazılar artık okunamayacak kadar silinmiş ya da pas lekesi tutmuştu. Tuhaf bir şekilde o an eski kitapların sayfaları bana düşmüş sonbahar yapraklarını anımsattı. Sonuçta kitaplar da gerçekten ağaçlardan yapılıyordu ve ihmal edilip bir köşeye atıldıklarında zamanla solan sayfaları tıpkı sarı ve turuncu sonbahar yaprakları gibi düşüyor, ölüyor ve kahverengine dönüyordu. Cansız olduğunu düşündüğümüz şeyler bile ihmal edildiklerinde zamanın acımasızlığından nasibini alıyordu.
Sırayla rafları aramaya devam ederken kısık sesle bir şarkı mırıldanmaya başladım, ölüm sessizliği tüylerimi ürperttiği için kendi sesimi duymaya ihtiyacım vardı. Devasa raflar küçük pencerelerden gelen ışığı bloke ediyor ve ortamı ürpertici derecede bir korku filmi sahnesine çeviriyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DARK MOON
Teen FictionBelki de gerçek olan şey rüyalarımızdır... Ve bazen uzun süren bir sessizlik milyonlarca kelimeden daha fazla şey anlatır.