Eğer birini az çok tanıyorsanız kaybolduğu zamanlarda nereye gideceği hakkında aşağı yukarı bir tahmininiz olurdu. Ancak sorun şuydu ki ben Efrain'i tanıdığımdan emin değildim. Daha da kötüsü herhangi birinin onu tanıdığından da emin değildim. Ve aslını isterseniz kaybolduğundan bile emin değildim. Ortalarda görünmüyordu ve bu Jade'e haber verip onu telaşlandırmak için yeterli sebep miydi bilemiyordum.
Odada aklıma gelen her yere baktıktan sonra Jade'in alt kattan bana seslenmesi üzerine yüzüme düz bir ifade yerleştirip merdivenlerden aşağı indim. O anda aklımdan ne geçiyordu bilmiyordum, fakat ben daha bir şey düşünmeye fırsat bulamadan ağzımdan, "Birazdan geliyor," sözleri çıkıverdi.
Jade suratında biraz rahatlamış biraz da bıkkın bir ifadeyle kendini koltuğa bırakırken kafasını aşağı yukarı salladı. Gergince koltuğun ucuna oturup göz ucuyla etrafı taradım. Şu anda Efrain'i arıyor olmam gerekiyordu, ama ortadan kaybolmak için ne gibi bir bahane uydurabileceğimi bilmiyordum. Gerginlikten bayılmak üzereydim, midem içeride taklalar atıyor ve kontrolden çıkan kalbim soğuk terler dökmeme neden oluyordu. Filmin ilk beş dakikası boyunca yerimde huzursuzca kıpırdanıp dururken dışarıdan garip görünmediğimi umuyordum. Yaklaşık on beş dakika sonra Jade ve Hayes koltukta sarmaş dolaş bir şekilde kendilerini filme kaptırdıklarında Efrain'i veya beni biraz bile umursadıklarını sanmıyordum. Lavaboya gitmem gerektiğine dair bir şeyler geverlerken Jade bana bakmadan kafasını aşağı yukarı salladı, bunu öylesine yavaşça yapmıştı ki beni duyduğundan şüpheliydim. Kucağımdaki yastığı koltuğa bırakıp ayağa kalktım.
Olabildiğince hızlı ve sessiz hareket etmeye çalışarak Efrain'in odasını tekrar gözden geçirdim. Telefon numarasını bilseydim ona mesaj atıp nerede olduğunu sorabilirdim. Gergin bir şekilde parmaklarımı saçlarımın arasından geçirip alnıma düşen saçları geri ittirdim. Ellerim stresten dolayı buz gibi olmuştu. Çünkü az önce bir yalan söylemiştim ve Efrain söylediğim üzere birazdan gelmezse yapacağım açıklamanın ne olacağını bilmiyordum. Kapının önündeki koridorda ileri geri dolaşırken aniden gözüme bodruma inen merdivenler çarptı. Buraya akşam yemeği için misafirliğe geldiğim geceyi hatırlayınca içimde oluşan garip hisse engel olamadım. Yanlış hatırlamıyorsam Efrain bodrum katından gelmişti, yani orada da bir oda olması muhtemeldi. Bodrum katındaki bir oda kafa dinlemek için kulağa ideal geliyordu. Ve saklanmak için de öyle.
Dikkatli adımlarla karanlık bodrum katına yönelmeden önce cebimden telefonumu çıkarıp düşmemek için ışığıyla önümü aydınlattım. Sessiz olma kuralımı korumak istiyorsam gürültülü bir şekilde otuz basamaktan yuvarlanıp kaburga kemiklerimden birini kırmam hoş olmazdı. Basamakların yarısını inmiştim ki aşağıdan gelen bir sesle duraksayıp olduğum yerde kaldım. Önce duyduğum sesin bir yanılma olduğunu sansam da sesin tekrarlaması öyle olmadığını yeterince açık bir şekilde gösteriyordu. Ses şey gibiydi... Birinin ağlarken sessizce içini çekmesi gibi. Ve o anda içimde oluşan hissi nasıl tarif edeceğim konusunda gerçekten hiçbir fikrim yoktu. En basit şekilde tarif etmeye çalışırsam birisi kalbimi cam kırıklarına sarmış gibi hissettirmişti.
Uyuşuk adımlarla birkaç basamağı daha geride bıraktığımda ses daha da netleşti. Artık Jade'in yokluğumu fark etmesi veya beni aramaya gelmesi umurumda bile değildi. Aceleyle basamakları tamamen indiğimde sağ tarafımda yarı aralık bir kapı göründü. Kapıyı açmakla açmamak arasında kısa bir ikilemde kaldıktan sonra elimle yavaşça geriye ittim. Kapı, köşede yere oturup bacaklarını iyice kendine çekmiş Efrain'i görmeme yetecek kadar aralandığında gözlerim kocaman açıldı. Geldiğimi fark etmemişti, içeri girmeli miydim?
Telefonu tekrar cebime sıkıştırdım, odanın diğer ucunda duran mum zifiri karanlıkta sıcak bir aydınlık verecek kadar yeterli yanıyordu. İçeri doğru birkaç adım atana kadar aklımda söyleyecek birkaç şey vardı, ancak ona yeterince yaklaştığımda tüm teselli sözcükleri anlamını yitirdi. Beni fark ettiğinde gözyaşlarını elinin tersiyle silerek elinde tuttuğu şeyi saklamaya çalışsa da başarılı olamadı. Saklamaya çalıştığı şey küçük bir kız çocuğunun fotoğrafıydı, kenarları kırışmıştı ve üzerinde gözyaşı damlalarından kaynaklanan ıslaklık vardı. Önce kalkmaya yeltendi, fakat sonra bunun anlamsız olacağını fark etmiş gibi hareketsizce yerinde kalmayı sürdürdü. Bugün zaten yeterince kaçmaya çalışmıştı ve birilerinden ya da bir şeylerden kaçmak bir süre sonra yeterince yorucu oluyordu. Özellikle de o noktada kaçmak istediğinizin kendi hayatınız olduğunu fark ettiğinizde işler tamamen sarpa sarıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DARK MOON
Teen FictionBelki de gerçek olan şey rüyalarımızdır... Ve bazen uzun süren bir sessizlik milyonlarca kelimeden daha fazla şey anlatır.