Playlist:
#The Neighbourhood - A Little Death
#The Rose - Sorry
İyi okumalar!
---
Nasıl derler bilirsiniz... Yeni yıl, yeni umutlar, yeni bir sayfa falan filan. Bu noktada dürüst olmamı isterseniz yeni yıla dair tek umut verici olan şeyin nihayet babamın yanına geri dönmem olduğunu söyleyebilirdim, sonunda geri dönmüştü ve böylece annemle yaşama zorunluluğundan kurtulmuştum. Ya da düzeltme yapayım, artık orası annemin yaşadığı bir ev değil, annem+3 kişi şeklinde bir oteldi. Promosyon olarak teyzem, büyükannem ve Marie'yi veriyorlardı.
Alan bazen bizimle kalıyor, bazense annemlerle veya arkadaşlarında geceyi geçiriyordu. Teyzemler sözde yılbaşı için gelmiş olmalarına rağmen sonradan anlamıştım ki artık evimize yerleşmişlerdi, yani kesin olmasa da gitmeye niyetleri olmadığı açıkça belliydi. Hayatımızı tamamen içinden çıkılmaz bir hale getirene dek dönmeye niyetleri yok gibiydi. Tabii ben de gayet rahat ve parasız bir şekilde yaşasam ben de gitmezdim herhalde. Sanırım tek üzüntüleri babamın yanında kalmamdı, beni doyasıya eleştirme fırsatları ellerinden alındığı için üzgün olduklarına bahse girerdim. Elbette arkamdan kim bilir neler söylüyorlardı, ancak işin doğrusunu isterseniz yüzüme söylemenin yerini tutmazdı herhalde.
Babamla burada gayet sakin ve huzurlu bir hayatımız vardı, yeni yıla gireli sadece bir hafta olmuştu ve ben sadece iki gündür buradaydım ama odayı çoktan kendime ait hale getirmiştim. Babamla birbirimizi pek görmüyorduk çünkü işten geç geliyordu, fakat akşam yemeği saatlerinde uzun uzun sohbet ediyorduk. Hatta daha çok birlikte vakit geçirebilmek için haftada birkaç kez film izleme kararı almıştık.
Annemlerin yanında kalmıyor olmakla ilgili üzüldüğüm tek nokta artık karşıda Blakelerin oturmuyor olmasıydı. Evlerimiz karşılıklıyken Jade canı ne zaman isterse bize geliyor ve ben de ona gidiyordum. Dahası... camdan ne zaman baksam Efrain'i görebiliyorum. Şimdi pencereden baktığımda ormanlık arazi ve gökyüzünden başka gözüken hiçbir şey yoktu.
Efrain demişken o aklımı başımdan alan yılbaşından sonra pek bir şey olmamıştı. Hatta öyle ki bundan pişman olduğunu falan düşünmeye başlamıştım, içim içimi kemiriyor ama bir türlü onunla konuşmaya cesaret edemiyordum. O gün beni sabaha karşı eve o bırakmıştı, elleri saçlarımda gezinirken beni uzun uzun öpmüş, eve girdiğimden emin olana dek arkamdan bakmıştı. Sonra üst kata çıktığımda camdan yine birbirimize gülümsemiştik. Bir an olanların gerçekliğine inanamamış, masalda olduğumu düşünmüştüm. Fakat sonra bunların hiçbiri yaşanmamış gibi eski haline dönüvermişti. Buraya ilk taşındıkları zamanki gibi soğuk ve mesafeli davranıyor, kafamı karıştırıp uykularımı kaçırıyordu.
Jade'i görme bahanesiyle birkaç kez evlerine gitmiştim, ama odasından çıkmamıştı. Gece yarısı camdan bakarken göz göze geldiğimizde bakışlarını bir an için bile kaçırmamış, ancak yüzünde tek bir duygu kırıntısı olmadan bakmıştı. Yüzü lanet olası bir mermer gibiydi; sanki ne düşünürse düşünsün, ne hissederse hissetsin kendine saklamaya yemin etmişti. Dengesizliği beni gerçekten öldürüyor olsa da bu duruma hala alışamamıştım.
Bu durumun ne denli canımı sıktığını anlatma gereği bile duymuyordum, onu deli gibi özlediğimi ve aklımdan bir saniye dahi çıkmadığını acınası bir şekilde kabul etmiştim artık. Hatta gururumu iyice ayaklar altına alarak üç gün önce ona mesaj bile atmıştım, fakat mesajı görmesine rağmen cevap vermemişti. Tamam, "merhaba, ne var ne yok?" yazmak çok da akıllıca bir fikir değildi; ama siz söyleyin, ne yazabilirdim?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DARK MOON
Teen FictionBelki de gerçek olan şey rüyalarımızdır... Ve bazen uzun süren bir sessizlik milyonlarca kelimeden daha fazla şey anlatır.