Her şey çok hızlı olup bitmişti, fakat nasıl oluyorsa aynı anda da yavaş çekimde gerçekleşiyordu sanki. Efrain kolunu önüme atarak beni korumaya çalışırken diğer eliyle sıkıca direksiyonu kavramıştı. Ani frenle ölü bir sinek gibi cama yapışmadıysam tek nedeni emniyet kemerini takmayı ihmal etmemiş olmam ve Efrain'in tüm gücüyle kolunu önüme siper etmesiydi. Kendi kolumu beceriksizce onun önüne atmış olduğumu çok sonra fark ettim. Yüzü dehşetle çarpılıp kalmıştı ve attığım çığlıktan dolayı ses tellerim felç olmuş gibi hissediyordum.
Ama bir mucize olmuştu, önümüze atlayan şeye çarpmamıza sadece birkaç santim kala tekerler kaygan zemin üzerinde kaymayı bırakmayı başarabildi ve ani duruşumuzla midem alt üst oldu. Kendime gelmeye bir saniye fırsat bile bulamadan önümüze atlayan karaltı can havliyle camlara vurmaya başladı. "Yardım edin! Yardım edin! Lütfen yardım edin!" Arabanın içinde olmamızdan dolayı boğuk duyulan çığlıklarından anladığım kadarıyla bir kadındı, sis o kadar yoğunlaşmıştı ki burnumun ucunu dahi göremiyordum.
Kocaman açılan gözlerimle boşluğa bakarken göğsüm hızlıca inip kalkıyordu, derken yanımdaki cama çarpan el beni kendime getirdi. Emniyet kemerimi çözüp aşağı indim ve Efrain de aynısını yaptı. Karşımdaki yüze dikkatli bakmamla olduğum yerde donakaldım. Tanrım... bu...
Caitlin'di.
Üstelik üstü başı yırtılmış, vücudu yara bere içinde, yüz ifadesi korkudan çarpılmış ve nefes nefeseydi. "Alice!" Titreyen çenesine gözyaşları eşlik ederken kendini üstüme atıp kollarını etrafıma sardı, bense hala neler olup bittiğini anlamaya çalışıyor ve az önce ramak kala önlenen kazanın şokunu atlatmaya çalışıyordum. Caitlin yüzyıllar sonra ilk insanı görmüş gibi bir sevinç ve minnettarlıkla kollarını bana sarmışken neredeyse nefesimi kesip beni boğacak kadar sıkı sarılıyordu.
"Tanrım!" Hıçkırıkları omzuma çarpıp boğuklaştı. "Tanrım, inanmıyorum, sensin! Alice!" Deli gibi ağlıyordu ve sayıklıyordu. Efrain'le göz göze geldik, ikimiz de neler olduğuna bir anlam vermeye çalışıyorduk, ancak nafileydi.
Efrain eliyle beklememi işaret etti ve itiraz etmeme fırsat kalmadan sislerin arasında kayboldu. Aklım onda kalmıştı, fakat Caitlin'i de bırakamıyordum, korkunç haldeydi. Ona duyduğum öfkeden eser yoktu, hatta farkında olmadan sırtını sıvazlamaya başlamıştım. Soru sormam gerekti, ama bunun için hem ben ilk şoku atlatmalıydım hem de o kendine gelmeliydi.
Telaşla etrafa bakınırken bir film sahnesini andırırcasına Efrain sislerin içinden çıkageldi. 'Etrafta kimse yok,' diye fısıldadı düşüncelerimin içine.
Caitlin'in yüzüne bakabilmek için geri çekilmeye çalıştım, fakat adeta ahtapot gibi beni sarmalamıştı. "Lütfen buradan gidelim," demeye başladı bu kez de panikle. Efrain bana bakıp kafasını aşağı yukarı salladı. 'Sis biraz çekilene kadar araba kullanmasam daha iyi, ama kenara çekip arabanın içinde oturabiliriz; hem baksana, üşümüş.'
"Pekala," dedim Caitlin'i sakinleştirmeye çalışarak. "Buradan gideceğiz, ama biraz sakinleşip neler olduğunu anlatacaksın, tamam mı?"
Yapabildiğinin en iyisini yaparak kafasını belli belirsiz salladı ve arabaya geçtik. Ben arka koltukta Caitlin'in yanına oturmuştum. Üstü başı çizik ve yırtık içindeydi, üzerimdeki montu çıkarıp ona giydirdim ve Efrain de torpido gözünden çıkardığı su şişesini uzattı. Caitlin korkuyla çarpılmış ifadesine karışmış minnettarlıkla bize baktıktan sonra sudan birkaç yudum alıp tekrar ağlamaya başladı. Çenesi durmadan titriyordu, biz de o sırada neler olduğunu anlamaya çalışarak birbirimize bakmayı sürdürüyorduk.
Onu zorlamak istemiyordum, belli ki kötü bir şey olmuştu ve travma sonrası stres bozukluğu yaşayan birinin üzerine çok gidilmemesi gerektiğini biliyordum. Hem tüm okulun önünde beni ruh hastası olmakla itham etmişti, fakat kendi psikolojisi de pek düzgün değildi zaten, özellikle de tanıştığımız yerin psikolog seansı öncesi bekleme salonu olduğunu göz önünde bulundurursak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DARK MOON
Teen FictionBelki de gerçek olan şey rüyalarımızdır... Ve bazen uzun süren bir sessizlik milyonlarca kelimeden daha fazla şey anlatır.