Bulutların üstünde nefes almak.
Hayatımın son dönemini bir cümlede özetleyecek olsaydım sanırım bunu seçerdim; ayaklarımın yere basmadığı kesindi, ama bundan dolayı tedirgin değildim, aksine ilk kez nefes aldığımı hissediyordum. Hem uykularımı hem de uyanık olduğum zamanları iple çekiyordum, hayatımın her saniyesinden heyecan duyuyordum ve bir şeyler ters gidecek endişesini üstümden atmayı da öğrenmiştim.
Doktorum ilaçlarımı kesmişti ve iki haftadır gayet iyi idare ediyordum, psikolog seanslarım hala devam ediyordu tabii. İlaçlar olmadan yaşamaya alışmak önce garip hissettirmişti, arada paniğe kapılıyor ve kaybolacak gibi hissediyordum, fakat sendelediğimde Efrain daima elimi tutmak için oradaydı; yanımdaydı. İki haftadır her gün birlikte geçireceğimiz ve kafamı meşgul tutacağım şekilde günleri planlayıp sabahın köründe elinde hazırladığı kahvaltılıklarla kapımda beliriyordu. Babam ilk başta durumu biraz garipseyip korumacı bir tavır takınsa da birkaç güne kalmadan Efrain'e benden bile çok alışmıştı, hatta Efrain bazen bana kahvaltı hazırlarken onun sevdiği şeylerden de yapıp getiriyordu. Bazı günler babam, Alan, Efrain ve ben birlikte kahvaltı ediyorduk, gece Efrain beni eve bıraktığında ben içeri girene kadar izliyordu ve bu davranışıyla kesinlikle babamın takdirini kazanmıştı. Tabii sonra camdan içeri odama girdiğini bilseydi takdir etmeye devam eder miydi bilemiyordum...
Ancak yapabileceği bir şey yoktu çünkü delicesine aşık olduğum çocukla rüyalarımda bile birlikteydim.
Her gece rüyalarımın artık evim diyebileceğim kadar tanıdık atmosferinde, iskelenin kenarında bekliyordum. Ay her zamanki gibi göz kamaştırıcıydı, hava biraz serindi, lacivert dalgalar ve beyaz kumlar ay ışığıyla gümüş bir renge bürünüyordu, yıldızların hepsi ihtişamla dizilmişti. Tam arkamda, ağaçların arasında gri ve turkuaz renkte birbirine karışmadan yan yana akan iki şelale vardı. Rüyalarımdaki gerçekliği seviyordum. İlk başta dünyayla alakası olmadığı için garip büyüklükteki ay, gümüş dalları olan ağaçlar ve ışıltılı çakıl taşları beni korkutsa da artık buradan daha güvende hissettiğim bir yer yoktu.
Dalgaların sesiyle gözlerimi kapatıp tuzlu okyanus kokusunu içime çektiğim sırada tanıdık bir koku duyarak gülümsedim. Kalbim anında göğüs kafesimin içinde çaresizce çırpınmaya başladı, nasıl hala böyle hissediyordum en ufak bir fikrim yoktu, fakat ne kadar süre geçerse geçsin Efrain'le olmanın heyecanına alışamıyordum. Birkaç saniye sonra belimin etrafına dolanan sıcak kolları, omzuma yasladığı çenesi ve yanağımı okşayan yumuşacık saçları hızlı çarpmaktan iflas etmek üzere olan kalbime hiç yardımcı olmuyordu. "Seni özledim," diye mırıldandı dudaklarını kulağıma yaklaştırarak.
Kendimi ona bırakarak ellerimle kollarını tuttum, kalbinin düzensiz ritmini sırtımda hissediyordum. Eliyle yüzümü yana çevirerek beni öptüğünde iskelenin kenarına çarpıp yukarı sıçrayan su damlaları tenime değerek daha çok ürpermeme neden oldu.
"Sakın gözlerini açma," dedi dudaklarını çekmeden.
"Neden?" diye sordum sesimi zar zor bulmayı başardıktan sonra.
"Şimdi sadece sana dediğim şeyi düşünmeni istiyorum."
Gözlerimi açıp yüzünü görme isteğiyle savaşarak kafamı aşağı yukarı sallayıp bekledim, ancak hiçbir şey söylemiyordu. "Hiçbir şey dem-"
Derken bir şey söylemesine gerek kalmadan sanki zihinlerimiz birbirine bağlanmış gibi kafamın içinde bir imge belirdi. Bulutlar. Pamuk kadar yumuşak ve pürüzsüz gözüken, bembeyaz, kocaman bulutlar... Bir an zemin ayağımın altından kayıyormuş gibi hissederek Efrain'in kollarını daha sıkı tutup sırtımı iyice ona yasladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DARK MOON
Teen FictionBelki de gerçek olan şey rüyalarımızdır... Ve bazen uzun süren bir sessizlik milyonlarca kelimeden daha fazla şey anlatır.