Hızlıca yatakta doğrularak karanlıkta hiçbir şey görememe rağmen etrafa bakındım. Ses önce ürkütücü gelse de dikkatli dinleyince yağmur ve fırtınadan kaynaklandığını anlamıştım, tuttuğum nefesi yavaşça verirken göğsüm daraldı. Elektrikler gitmiş olmalıydı yoksa masanın üzerindeki gece lambası yanıyor olurdu, fobim yüzünden hiçbir zaman karanlıkta uyuyamazdım. Yorganı üzerimden atarak kapının olduğu yöne doğru yürüdüm. Bir an önce karanlıktan kurtulamazsam hıçkırarak ağlamaya başlayacaktım.
Ellerimi duvarda gezdirerek ışığı aramaya başladım, derin derin nefes alarak kendimi sakinleştirmeye çalışıyordum. Son istediğim şey fobim yüzünden kendimi kaybetmem ve bunu gören annemin psikologla olan seanslarımı uzatmaya çalışmasıydı. Aslında yatmadan önce sırf aileme olan kızgınlığım yüzünden kapıyı kilitlemeseydim ışığı bulmaya çalışmak yerine Alan'ın odasına gider ve yanında yatardım, ama anahtarı aramam daha zordu.
Elim bir çıkıntıya değdiğinde bunun ışık olduğunu anlayarak rahatladım, elimi bastıracağım sırada bileğim bir şey tarafından sıkıca tutuldu. "Alan!" sessizlikte yankılanan bir çığlık atarak kapıya vurmaya başladım, artık seans saatlerinin uzamasını umursamıyordum. "Alan!"
Asla bu fobiyi arkamda bırakamayacaktım. Buna neden olan kişi bilmiyor olsa da babamdı. Ben küçükken yine annemle kavga ettiklerinde annem evi terk edip bizi bırakmıştı, babam da sinirlenerek ödümü koparacak şekilde bağırdıktan sonra beni yatağıma yatırarak ışığı açmaya gerek duymamış ve onu rahatsız etmemem için kapıyı kilitlemişti. Sonrasında ise sarhoş olup sızmış ve gece boyunca hıçkırarak ağladığımı duymamıştı, ellerim acıyana dek kapıya vurarak yalvarmıştım, sesim kısılmıştı. Sabah olana dek uyumamış ve oradan bir daha çıkamayacağımı düşünerek korkmuştum, duyduğum korku hikâyelerini, karanlıkta canavarların saklandığını hatırlamış ve olmayan sesler, cisimler hayal etmiştim. Sadece dört yaşındaydım ve küçük bir çocuk için fazlasıyla büyük bir travmaydı. Ertesi gün beni bulduğunda ağlamaktan yüzümün şiştiğini ve sesimin kısıldığını fark etmemişti bile.
O günden sonra bir daha karanlıkta yalnız kalamamıştım, ne zaman karanlıkla yüzleşmem gerekse nefesim daralır ve avuçlarım terlemeye başlardı. "Alan!" Şiddetle kapıya bir kez daha vurduğumda açıldı ve yüzüme tutulan bir ışıkla sendeleyerek yere düştüm.
"Alice!" Alan yanıma çökerek alnıma yapışan saçlarımı geri itti.
"B-bir şey... bileğimi tuttu," diye hıçkırdım. Sesli söyleyince ben bile yanılgı olduğunu düşünmeye başladım, çok gerçekçi rüyalar gördükten sonra uyandığınızda etkilerinin hala devam etmesi gibiydi. Bileğimin etrafına dolanan sıkı kavrayışı zihnimde tekrar canlandırmaya çalıştığımda düşünebildiğim tek şey sonsuz bir boşluk oldu. Belki de gerçekten korkudan dolayı öyle olduğunu sanmıştım. Yere bıraktığı feneri alarak karanlıkta gezdirdi, içimi rahatlatmak amacıyla dolabın içine, kapısının arkasına, yatağın altına, masanın altına baktı. Elbette odamda canavar falan yoktu, fenerin ışığı yalnızca eşyaları ve havada uçuşan toz zerreciklerini aydınlatıyordu.
"Sorun yok, sakin ol. Korkudan öyle olduğunu sanmışsındır." Akıl sağlığım açısından öyle olduğunu düşünmem kesinlikle çok daha iyiydi. Alan teselli vermek istercesine sırtımı sıvazlamaya devam etti, nefes alışım giderek düzene girerken dizlerimdeki güç çekilmiş gibi bacaklarımı öne uzattım.
Bir şimşek ışığı odayı tümüyle aydınlattığında gözlerimi kıstım. "Annem neden gelmedi?" diye sordum ağlamamı tamamen durdurmaya çalışarak, hala belirsizce hıçkırıyordum. Annemin duymaması belki de daha iyiydi, ama duyulmayacak gibi değildi ve gelmemesi umurunda bile olmadığımı gösterirdi. Umursamasını istiyordum, en azından böylesine kendimi kaybetmişken gelip bana her şeyin yolunda olduğunu söyleyebilmeydi, fakat benim kendimden geçene dek ağlamam veya travmalarımla baş etmeye çalışmam onu ilgilendirmiyordu anlaşılan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DARK MOON
Teen FictionBelki de gerçek olan şey rüyalarımızdır... Ve bazen uzun süren bir sessizlik milyonlarca kelimeden daha fazla şey anlatır.