2- Kabuslarla Dolu Karanlık Gökyüzü

4.1K 314 31
                                    

Huzursuzca yerimde kıpırdanırken Caitlin'in omzuna yavaşça vurdum, daha filmin başlamasına birkaç dakika olmasına rağmen çoktan kendini kaptırmıştı. Gözünü sinema perdesinden ayırmadan bana yaklaştı. "Gitmemiz gerek," dedim fısıldayarak.

Bana hiç bakmadan dizlerimin üzerinde duran mısır kovasından bir avuç aldı. "Mızmızlık yapma Alice. Filmi beğeneceksin."

Arkadaşımın bu kadar kör olmasını göz ardı ederek derin bir nefes aldım, sorun film değildi, olsa bile en fazla arkama yaslanır ve iki saat kadar uyurdum. "Filmden değil. Aslın-"

Yanımdan gelen ince bir kız sesiyle Caitlin'e laf anlatmaya çalışmayı bırakıp sesin geldiği yöne döndüm. "Sen şu yan evde oturan kızsın," dedi kocaman bir gülümsemeyle, gülerken gözleri yine ışıl ışıldı. "Ben Jade," dedi elini uzatarak, üzerinden yayılan çiçek kokusunda insanı rahatlatan bir şeyler vardı.

"Alice," dedim uzattığı elini sıkarken, elleri de tıpkı onun gibi sıcacıktı. Somurtkan suratıma beceriksizce bir gülümseme yerleştirmeye çalışıyordum, her ne kadar onlarla tanışmak için can atıyor olmasam da böylesine nazikçe gülen birine karşılık vermemek büyük bir kabalık olur gibi geliyordu. Kaçmak için şehrin uzak noktasına gelmeme rağmen karşılaştığımıza inanamıyordum gerçekten, özellikle de onların buraya yeni taşındığı düşünülürse bu alışveriş merkezini seçmeleri tam olarak evrenin suratıma doğru attığı sinsi bir kahkahaydı. Şehirde çok daha büyük ve güzel alışveriş merkezleri varken insanlar buraya pek uğramazdı, ücra bir metro durağının dibinde olduğu için yalnızca işten çıktığında biraz soluklanmak isteyenler veya aradığı kıyafetin son kalan bedenini kovalayanlar buraya gelirdi.

Konuşmayı devam ettirmek istemediğimden diğer tarafa döndüm, normalde insanlarla konuşmayı bitiren taraf olmaya alışkın olduğumdan bunu sorun etmezdim, fakat bu kez kaba olmak istemiyordum. Sorun şuydu ki içimden bir ses onlarla konuşmamam gerektiğini söylüyordu, nedenini bilmiyordum, bu insanlarla konuşurken ruhumu daraltan olağan sıkıntılardan değildi; bir şeylerin varlığı omurgamdan aşağı içimi kıpırdatan soğuk bir his yolluyordu. Kız benimle konuşurken bile mideme kramp giriyormuş gibi hissetmiştim, oysaki o kadar sevimli bir suratı ve gülümsemesi vardı ki muhtemelen benim yerimde başkası olsa arkadaş olabilmek için can atardı.

Veya belki de sorun tamamen benden kaynaklanıyordu, arkadaş edinme konusunda beceriksiz olduğumu inkâr edecek değildim. Hem itiraf etmek gerekirse o kadar da kibar biri sayılmazdım. Genelde hep aksi davranırdım böylece etrafımda kendini "arkadaş" olarak tanımlayan sahte insanlar olmazdı, bu huyumla övünüyor değildim gerçi böyle aksi ve huysuz birisi olmak ailemle on yedi yıldır yaşıyor olmanın getirdiği kaçınılmaz bir özellikti. Bazen dünyada onların dışında ve onlardan farklı insanlar olduğunu tamamen unuttuğum için herkese onlara davrandığım gibi davranmalıymışım gibi hissediyordum.

"Bu kızda beni rahatsız eden bir şeyler var," diye mırıldandım yanımdaki Caitlin'e, böyle söyleyince kendi kulağıma bile deli saçması gibi gelmişti. Dünyanın en sevimli gülümsemesine ve en güzel sarı buklelerine sahip olan kızda nasıl rahatsız edici bir şeyler olabilirdi ki? Muhtemelen bir başkası duysa kıskançlıktan böyle saçmaladığımı düşünürdü.

Hangi kız diye sormadan önce diğer yanıma bakmayı akıl ettikten sonra dudakları şaşkınca aralandı, o bile böyle tuhaf bir tesadüf karşısında şaşkınlığını gizleyememişti. Birkaç saniyelik şaşkınlığının ardından yüzü normal haline döndü. "Ön yargılarındır," dedi bakışlarını tekrar beyaz perdeye çevirip omuz silkerken.

Aynı şekilde omuz silkmekle yetindim. Ön yargıdan fazlası olduğuna adım gibi emindim, yine de bunun için film başlamak üzereyken bir tartışma başlatacak halim de yoktu, özellikle de Caitlin kendini reklamlara bu denli kaptırmışken. Işıklar söndükten sonra birkaç saniyeliğine sinema salonu karanlığa gömüldü, hoparlörlerden ürpertici bir rüzgar ve kilise çanı yankılanmadan önce birkaç saniye boyunca insanların fısıltıları karanlık salonu doldurdu. Ekran karlı bir kış günü ve kilise avlusu sahnesiyle aydınlanmadan önce gergince parmaklarımı sıktım, karanlıktan nefret ederdim, ışıklar olmayınca her şey çıldırtıcı derecede belirsiz ve tedirginlik verici hale geliyordu.

DARK MOONHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin