Ne yaptığımın farkına varmam için biraz zaman geçmesi gerekti, kötü hissederken birine sarılıp kendimi bırakmak öylesine iyi gelmişti ki bir süre olanları idrak edememiştim bile. Kollarımı hızlıca serbest bırakıp afallamış bir halde geri çekildim. Ne bekliyordum ki, onun da bana sarılmasını mı? Elbette hayır.
"Tanrım!" Kendi kendime konuşarak derin bir nefes aldım, kokusu öyle yoğundu ki onu bırakmamı zorlaştırıyordu. Başımı göğsüne yaslayıp günlerce öyle durma fikrine direnmek güçtü. "Çok özür dilerim," dedim hızlıca. "Gerçekten. Ne yaptığımı bilmiyordum ve ben..." Hâlâ doğru düzgün nefes alamadığımı düşünürsek gergin tavırlarımın beynime yeterince gitmeyen oksijenden kaynaklandığını söylemek yanlış olmazdı. Kendimi susturmayı başaramadığımdan kelimeler son hızla ağzımdan isteğim dışında dökülmeye devam etti. "Ben... Dışarıdan ne kadar tuhaf göründüğünü biliyorum ama deli değilim. Gerçekten değilim!"
Aslına bakılırsa içinde bulunduğumuz durumda buna benim bile inandığım pek söylenemezdi.
Nihayet tepkisini görmek için kafamı hafifçe kaldırıp yüzüne bakmayı akıl edebildiğimde hafifçe kaşlarını çatmış olduğunu gördüm. Kızgınlıkla değil de daha çok kafa karışıklığıyla yapılan bir şey gibi duruyordu. Karşısındaki kafayı yemiş gibi görünen birinin sergilediği garip hareketlerden de kaynaklanıyor olabilirdi tabii. Tam gözlerinin içine baktığımda kaşları normal halini aldı ve ağır hareketlerle gözlerini devirdi. Ağzımı tekrar açacağım sırada aynı ağır hareketlerle işaret parmağını dudağına götürdü. O kadar yavaş yapmıştı ki eğer bu anı canlı yaşamıyor olsam ağır çekimde olduğunu düşünebilirdim. Ciddi anlamda susmam gerektiğini fark ettiğimde içimde tuttuğum nefesi dışarı verdim.
Ellerim fena halde titriyordu ve bunu görmemesi için tişörtümün uçlarını sıkıca tuttum. Kalbim hâlâ gördüğüm kabusun etkisiyle atıyordu, adrenalin doluydum. Avuç içime batan tırnaklarım canımı acıtsa da acıya odaklanarak saçma davranışlarda bulunmamı engelliyordu. Göz temasından kaçınmaya özen göstererek omzunun üzerinden banyonun içine bakmaya başladım. Sanki göz temasından rahatsız olduğumu biliyormuş ve rahatsızlığım ona zevk veriyormuş gibi sol omzunu kapı pervazına yaslayarak görüşümü engelledi. Omzuna bakmanın mı yoksa doğrudan gözlerine bakmanın mı daha tuhaf olacağını bilemiyordum. Normalde birinin gözlerine bakmak oldukça sıradan bir davranıştı. Ama dediğim gibi, normalde. Söz konusu o ve ona dair şeylere geldiğinde ortada normal olan bir şeyler olduğunu söylemek zordu.
Bir elini dar kotunun cebine sokarak kaşlarını kaldırdı. Şey der gibiydi: 'Herkes partideyken neden gecenin bir yarısı kaçık gibi davranmayı tercih ettin?' Açıkçası bunu kafamdan da uyduruyor olabilirdim –ki bu olasılık çok fazlaydı- ancak o an bu soruyu ben de kendime sormaya başlamıştım. Resmen bu davranışımla Leah'nın benim hakkımda Efrain'e dediği şeyleri kanıtlamış oluyordum. Belki de artık Leah'nın haklı olduğunu kabullenme zamanım gelmişti.
Neden aşağıda herkes gibi kendimi müziğin ritmine bırakarak dans etmiyordum?
Neden uyuyamıyordum?
Neden sadece NORMAL olamıyordum?
Cevabı yüzünde bulamayacağımı bilmek gözlerimi yüzünde dolaştırmama engel olmadı. Daha önce dikkatimi çekmeyen simsiyah ve upuzun kirpikleri yetersiz ışığın altında elmacık kemiklerine ince şeritler halinde gölgeler düşürüyordu. Kusursuz yüz hatlarını incelediğim sırada aşağıdan gelen bir kahkaha sesi ortamı geren sessizliği bozdu. Penny'nin kahkahasıydı.
"Penny?" dedim sessizlik bozulmuşken bunu devam ettirme isteğiyle. Çünkü sırf laf olsun diye bile bir şeyler söyleyecek biri varsa bu bendim. Ne yazık ki Efrain istese bile bunu yapamazdı. Bir an için elinde olsa konuşup konuşmayacağını düşündüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DARK MOON
Roman pour AdolescentsBelki de gerçek olan şey rüyalarımızdır... Ve bazen uzun süren bir sessizlik milyonlarca kelimeden daha fazla şey anlatır.