Aniden belirip beni gafil avlayan cesaret patlamamın daha uzun sürmesini beklemiştim açıkçası. En azından birkaç adım daha atmama yardım etmesi oldukça iyi olurdu. Cesaretim yoğun sıcağa maruz bırakılan bir balon gibi sönüp giderken geride bıraktığı korku tohumları çoktan filizlenmeye başlamıştı bile. Boynumdaki damarlar nabız gibi atarak kalbimin hızlı ritmine ayak uydururlarken birkaç saniyeliğine olduğum yerde çakılı kaldım.
Bu süre Efrain'in kendisine yaklaşmakta olan bana, ay ışığından daha parlak görünen gri gözlerini kilitlemesine yeterli olmuştu. Sanki üzerinde durduğum zeminden bir çift el çıkıp beni olduğum yere sabitlemişti, yürüyemiyordum. Ayaklarımı sürüye sürüye arada kalan beş metrelik mesafeyi kapatmaya çalıştım, ancak yol gözümde bir kilometre kadar büyümüştü. Bunu birine anlatsam en iyi ihtimalle orada durup alayla kahkahalar atardı, iletişim konusunda sıfırdım işte: koca bir sıfır. İnsanların karşısında doğru düzgün cümle kuramıyor, dışarıda kendimi rahat hissedemiyor, kendimi bulunduğum topluluğa ait görmüyordum. Sanki dünyaya yanlışlıkla düşmüştüm.
Terleyen avuç içlerimi kot pantolonuma silip Efrain'in tam önünde durduğumda Penny çoktan benden önce davranıp yerini almıştı. Ve bahsettiğim yer Efrain'in tam yanından başkası değildi. Ezici bakışlarını umursamamaya çalıştım, alışık olmadığım şey de değildi zaten. Okul bahçesinde defalarca kez herkesin önünde düşüp rezil olduğumda, sınıfta yalnız başıma oturup boş duvarı en sevdiğim filmmiş gibi ilgiyle izlediğimde, annemin zoruyla okul veya doğum günü partilerine yalnız başıma gittiğimde bu lanet olası bakışa sık sık maruz kalıyordum. Şöyle der gibiydi: seni zavallı.
Ama Penny'nin neden bir anda böyle düşmanca bir tutum sergilediğini anlayamıyordum. Eğer Penny'nin alaycı bakışlarına odaklanmak istemiyorsam o halde Efrain'in insanın kanını donduran soğukluktaki gözlerine odaklanmalıydım. Her şekilde mağlup çıkıyordum yani. En azından sırtımdan akan terleri göremediği veya kontrolden çıkan kalp atışlarımı duyamadığı için şanslıydım. 'Ne var' dercesine kaşlarını yukarı kaldırdı. Beraberinde kafası hafifçe yana doğru yattı. Zayıf ay ışığı altında teni olduğundan daha soluk görünüyordu. İçinde kan dolaşan damarları yok gibiydi, tamamen bembeyazdı. Her şekilde sıradışı ama mükemmel fiziksel özellikleri normalliğe meydan okuyordu. Tüm bunlar yetmezmiş gibi üzerindeki beyaz gömlekle her zamankinden daha nefes kesiciydi, üşümüş olmalı ki siyah deri ceketini de üzerine giymişti. Onun karşısında bu kadar paniklediğim yetmiyormuş gibi bir de yalnızca basit bir gömlek ve deri ceketle bu denli muhteşem görünmesiyle baş etmem gerekiyordu.
"Biraz konuşabilir miyiz?" diye sordum amaçsızca ortada dikildiğimi fark eder etmez. "Konuşmak" fiilini hayatında hiç duymamışçasına bir yüz ifadesi takındığında ne kadar saçma bir soru sorduğumun ancak farkına varmıştım. Avcumun içiyle alnıma vurmamak için kendimi zor tuttum. Az önce konuşamayan birine konuşmak mı demiştim ben?
Hatamı telafi etmek için aceleyle ağzımı açtığımda Penny hemen sözümü kesti. "Küçük Alice'imiz alkolü biraz fazla kaçırmış galiba. O konuşamıyor." Bilinen gerçeği göz önüne serdiğinde Efrain için gerçekten çok kötü hissettim, boğazıma ansızın bir yumru otururken midem kasıldı. Ondan nefret ediyordu, ama alaycı sözlerine karşı ağzını açıp tek kelime edemiyordu. Onu bu duruma soktuğum için berbat hissediyordum, bilerek yapmamış olsam dahi sorduğum yersiz soru yüzünden Penny'nin alaycı tavrına maruz kalmıştı. Bu düşünceler saniyelik bir zaman dilimi içerisinde aklımdan geçtiğinde Efrain ona öyle bir bakış attı ki gözlerinden çıkan buzdan kılıçlar Penny'nin acımasız kalbine saplanacak sandım.
Yüz ifadesi bir bıçak gibi keskindi, dünya üzerindeki hiçbir iyi duyguyu içinde barındırmıyordu. Tamamen nefret, öfke, kin ve tehdit doluydu. Muhtemelen bilinen tüm dillerdeki en ağır sözleri söylese bile bu bakışın yarattığı etkiyi elde edemezdi. Nefretini kusar gibi tiksintiyle dolu bir yüz ifadesi takınıp çenesini kastığında Penny'nin yerinde olmadığım için Tanrı'ya teşekkür ettim. Penny sertçe yutkunup alaycı tavrını yüzünden sildi. Efrain'in bu sert tavrı bana olmadığı halde ben bile söyleyeceklerimi unutup geri çekildim. Farkında olmadan iletişim becerileri yerlerde sürünen birinin gözünü -mümkünmüş gibi- daha da çok korkutmuştu. Harika, artık ağzımı bile açamayacaktım...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DARK MOON
Genç KurguBelki de gerçek olan şey rüyalarımızdır... Ve bazen uzun süren bir sessizlik milyonlarca kelimeden daha fazla şey anlatır.