Parmak uçlarımı geniş morluğun üzerinde gezdirirken nedense bunun kendi uydurmam olduğunu düşünmek istiyordum. Silinmesini bekler gibi bastırarak ovalamaya başladım ancak bunun bana tek kazandırdığı acı oldu. Fiziksel bir acı hissedebiliyorsam o halde son derece gerçekti. Yani bir rüyada düşmüş ve yaralanmıştım. Elle tutulur mantıklı hiçbir yanı olmamasına rağmen gözlerimin önündeki gerçeği reddedemezdim.
Akıl sağlığımı korumak için gerçekten yardıma ihtiyacım vardı, paniğe kapılmamak için içimden birden ona kadar saymayı tekrar tekrar sürdürürken her şeyi çözebilecekmişim gibi izin üzerini ovalayıp duruyordum.
Omzum neredeyse dokunamayacağım kadar çok acımaya başladığında uğraşmayı bıraktım. Birkaç dakika sonra kapı çalındı ve benim "gel" dememi beklemeden annem kapıdan içeri kafasını uzattı. "Baban aşağıda seni bekliyor," dedi çatık kaşlarıyla.
Hızlıca tişörtün omzunu yukarı çektim, bu gece babamla kalmak istediğimi söylediğimi tamamen unutmuştum. Yine de bozuntuyla vermeden, "Şey... tamam, geliyorum," diye mırıldandım. Bir karar verdiysem onu uygulardım, hem babamı buraya kadar getirmişken vazgeçtiğimi söyleyecek değildim. Sandalyeye asılı hırkamı üzerime geçirip fermuarını çekerken annem dikkatlice beni inceliyordu. "Benimle kalmak seni rahatsız mı ediyor?" diye sorarken sesinde ciddiyet vardı.
"Bunu da nereden çıkardın?" diye sordum alaylı bir tonlamayla. Bu aydınlanmayı bu kadar yaşaması hayret vericiydi.
"Alice," elleriyle alnını ovdu. "Sana bir soru sorduğumda bana düzgün cevaplar ver."
Bıkkınlıkla iç geçirdim. "Bana cevabını bildiğin sorular sorma." İyi evlat kategorisine girmediğimi zaten biliyordum. Kimsenin gözünde iyi değildim, işin en kötü yanı kimsenin gözünde kötü de değildim. En kötüsü de buydu: hiçtim. İşte olduğum şey tam olarak buydu. Bu düşünce, sert bir cisim gibi boğazımda takılı kaldı.
Kapıyı geri doğru iterek karşıma dikildi. "Küçük çocuklar gibi davranmayı bırak artık!" Annem neden sadece bir yetişkin gibi mantıklı ve sakin olmayı denemiyordu ki? Yanından öylece geçip gitmeyi denedim, fakat anında kolumu yakalayarak beni durdurdu. "Ben senin annenim!"
"Bilmediğim bir şey söyle," dedim gözlerimi devirerek.
"Sen..." Ne diyeceğini bulmaya çalışır gibi ağzını hafifçe açarak gözlerini kıstı. "Sen... Alice, sen çok saygısız birine dönüşüyorsun, farkında mısın?" Gerçekten bunu bana söyleyenin o olduğuna inanmak güçtü. "Ve bunu bana ağzına geleni söylemekten çekinmeyen annem söylüyor," diyerek düşüncelerimi dile getirdim.
"Yarınki psikolog randevunu unutmasan iyi edersin," diye ekledi dediğimi duymamış gibi. Beni en iyi neyin sinir edeceğini bilmesi sinirimi bozuyordu. O aptal seansların her birinden ayrı ayrı nefret ediyordum çünkü psikoloğum tam bir sorunluydu, cidden hangi psikolog ona danışmaya gelen kişiye sürekli aşağılayıcı bir şekilde bakarak hiç ilerleme kaydedemediğini söylerdi ki zaten? Eh, annemin bulduğu psikologdan da ancak bu beklenirdi sanırım. Bu konuyu onunla defalarca konuştuktan sonra bana yeni bir psikolog arayacağını söylese de henüz bu konuda bir çabasını görmemiştim.
"Saat onda." Annem sözlerin beni susturduğunu fark ederek üzerime gelmeye devam etti. Tuttuğu kolumu ondan kurtardığım sırada kapıda duran babamla göz göze geldim. "Angie," dedi babam beni şaşırtan bir sakinlikle. Ama sakinliğin ardına gizlenen küçük öfkeyi görmek pek de zor değildi. "Onunla nasıl konuşman gerektiğini bazen sahiden unutuyorsun."
Bakışlarım ikisi arasında gidip gelirken annem histerik bir kahkaha attı. "Çocuklarımla nasıl konuşmam gerektiğini bana söyleyecek son kişi bile değilsin sen, Nicholas."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DARK MOON
Novela JuvenilBelki de gerçek olan şey rüyalarımızdır... Ve bazen uzun süren bir sessizlik milyonlarca kelimeden daha fazla şey anlatır.