Ertesi gün okula geldiğimde dünden daha iyi hissediyordum çünkü uzun süre sonra ilk kez kâbus veya rüya görmeden aralıksız uyumuştum. Bana Nelson'dan milyonuncu kez bahseden Caitlin'i dinliyormuş gibi yaparak kafa salladım. Bir yandan da önümdeki geometri problemiyle uğraşıyordum, böylece zihnimi meşgul tutuyordum ve Leah'nın hemen yanımda attığı yüksek sesli kahkahaları duymamak için gayret ediyordum.
"...sence de çok harika değil mi?" Soruyu yapamayacağımı anlayınca diğerine geçtim, bir soru üzerinde çok uzun süre kafa yormak hevesimi kırıyor ve kafamı dağıtmak yerine stres olmama neden oluyordu. Ona cevap vermediğimi fark edince Caitlin isyan etti. "Alice!"
Üçgenin eksik açısını bulmayı tamamlayıp doğru şıkkı beceriksizce yuvarlak içine aldıktan sonra kafamı kitaptan kaldırarak Caitlin'e döndüm. "Evet, harika." Ne söylediğini bilmiyordum, ama harika olduğunu düşünüyorsa öyle olmalıydı. Kimse mükemmel bir arkadaş olduğumu inkar edemezdi.
İç çekerek kollarını göğsünün üzerinde buluşturdu, sıranın üzerine eğilip bir eliyle kitabın sayfasını kapattıktan sonra sıranın üzerine parmaklarının ucuyla vurdu. "Neden bahsediyordum ben peki?"
Kitabımı elinin altından çekerken hiç de düşünmemi gerektirmeyecek bir tahminde bulundum, yanılma payım oldukça düşüktü. "Ee... Nelson'dan?"
Başını ellerinin arasına aldı. "Tanrım, beni cidden dinlemiyorsun. Ondan bahsetmeyi bırakalı on beş dakika oldu."
"Vay canına," dedim alkışlayarak. "Büyük gelişme."
Gözlerini abartılı bir şekilde kısarak tehditkâr bakışlarıyla beni süzmeye başladığında Jade'in sıramızın önünde belirmesiyle ikimiz de ona döndük, leylak rengi bir hırka giymişti, omzuna dökülen altın bukleleriyle göz alıcı görünüyordu. "Günaydın," dedi her zamanki geçmek bilmeyen neşesiyle.
"Günaydın." Caitlin'le senkronize olmuş gibi aynı anda yanıtladık.
"Okul hakkında hâlâ bir şey bilmiyorum," dedi Jade eteğini düzeltirken. "Bana öğretmeniz gereken çok şey var. Mesela çok açım ve kantinin yerini bile bilmiyorum." Eliyle karnını ovaladı, ama bu durumda ona öğretmemiz gereken ilk şey kantinin yeri değil de kantinin yemeklerinin pek de iştah açıcı olmadığıydı sanırım. Gerçi birkaç kez midenizi bozduktan sonra alışıyordunuz, hatta favori atıştırmalıklarınız bile oluyordu.
"En alt katta," dedim test kitabına yeniden odaklanırken, ders başlamadan önce bu sayfayı bitirmeyi umuyordum ve altı soru kalmıştı. Normalde çalışkan öğrenci tanımının yanından bile geçmezdim, fakat bu sene notlarımı yüksek tutacağıma dair kendime bir söz vermiştim. Böylece iyi bir üniversite kazanacak ve buradan defolup gidecektim. Henüz son sınıfta değildim, yine de çalışmanın bir zararı olmazdı. Tek sorun bu aptal ve işe yaramaz bilgileri nerede kullanacağımdı.
"Bana eşlik etmeye ne dersiniz?" Jade'in kibarca sorduğu soruyu cevapsız bıraktım. İşin aslı şu an alt kata inmeye üşenmiştim, ayrıca günün bu saatlerinde kantinde arasında kaybolup gideceğiniz bir insan seli olurdu, üstüne bir de yanık tost kokusu eklenince dayanılmaz oluyordu. Caitlin elimden kalemi alıp kitabımı kapatırken itiraz etmeme izin vermeden, "Olur," dedi. Çoktan ayağa kalkmıştı bile, kolumu yakalayarak beni kaldırmaya çalıştı, ancak geri çekildim.
"Siz gidin," dedim omuz silkip bileğimi kurtardıktan sonra sallarken. "Ben sıramda oturacağım."
"Burada kalıp iğrenç kahkaha sesleri dinlemek istiyorsan sen bilirsin," dedi Caitlin üstü kapalı bir biçimde beni ikna etmeye çalışmaya devam ederek.
"Kulaklıklar bunun için var zaten," dedim kulaklığı kulağıma takarken. "Gereksiz gürültüleri duymamak için." Kulaklığımı taktığım an ikna edilebilir olmaktan çıktığımı çok iyi bilen Caitlin ellerini havaya kaldırıp teslim oldu, sonra da bana abartılı bir şekilde göz devirip Jade'in koluna girdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DARK MOON
Teen FictionBelki de gerçek olan şey rüyalarımızdır... Ve bazen uzun süren bir sessizlik milyonlarca kelimeden daha fazla şey anlatır.