"Benim zihnime gidiyorsun..."
Olayın üzerinden saatler geçmesine rağmen cümleyi gördüğüm an tüm berraklığıyla aklımdaydı. Eğer bunu yazan Efrain'den başkası olsaydı kesinlikle şaka yaptığını düşünürdüm, ama onu gülerken bile görmediğimi düşünürsem böyle bir şaka yapacağını hiç sanmıyordum. Bir espri anlayışı olduğundan dahi şüpheliydim.
Akşam olmak üzereydi ve bu da birazdan yine bir eğlencenin başlayacağını söylüyordu. Ters bir şekilde yatağa uzanarak kulaklıklarımı taktım, perdeyi dışarıyı görebileceğim kadar açmıştım. Nefes kesici günbatımını izlemek yapabileceğim en iyi şeyler listesindeydi, aslında bakılırsa listede tek ve rakipsizdi. Şu ana dek gördüğüm en çarpıcı şeylerin sıralamasını yapsaydım ilk sıralarda günbatımı ve güneşin doğuşu da bulunurdu.
Bence güneş doğarken veya batarken gökyüzünde olduğundan daha güzeldi. Etrafına turuncu bir ışık saçarak mavi gökyüzünü bir ressamın tuvali gibi istediği renklere boyuyordu. Sınırlar yoktu; sadece sonsuz bir tuval görevini gören masmavi gökyüzü, tüm dünyadaki her ton boyadan daha fazlasını barındıran güneş ve tabloya güzellik katan beyaz bulutlar... Sıcak renklerin maviyle buluştuğu noktada yatay bir şekilde uzanan mor çizgiye baktım, zıtlıkların birleşimi harika bir renk oluşturuyordu. Bunun hakkında düşünmeye devam edebilirdim, hatta güneş battıktan sonra bile o görüntüyü gözümün önüne getirip hayran olmaya devam edebilirdim. Kapı aniden açılıp içeriye fazlaca gürültü yaparak giren Caitlin tüm düşüncelerimin ortasına bir deprem dalgası göndermeseydi tabii.
"Hazırlanmadın mı sen?" diye sordu telaşla küçük valizinden giyecek bir şeyler seçmeye çalışırken.
"Ne için hazırlanacakmışım?" Hoşlanmayacağım fikirlerden birini duymaya kendimi hazırladım.
"Hava mevsime göre oldukça iyi. Birazdan dışarıda oturacağız." Caitlin beni haksız çıkarmadı.
"Burada oturmayı tercih edeceğim o halde," diye yanıtladım.
Bunu beklemediğini söyleyemezdi, zaten Leah'yı buraya davet ettiği yetmezmiş gibi bir de onunla aynı ortamda bulunmamı beklemiyordu herhalde. Hem tek sorun Leah da değildi, bir de kendisinden daha itici olması imkânsız olduğu halde bunu mümkün kılan erkek arkadaşı Sam vardı. Yalnız takılmayı tercih eden birisi için fazla gereksiz bir insan topluluğu oluşturuyorlardı. Artık psikolog tavsiyelerini, ısrarcı arkadaşları ve sosyalliğin ne kadar güzel bir şey olduğunu vurgulayıp duran annemi umursamıyordum. Ben böyle biriydim, hep böyle biri olmuştum ve herhangi biri için diğerlerinin 'anormal' olarak nitelendirdiği ama aslında son derece normal olan kişiliğimi değiştirmeye çalışmak veya ödün vermek beni sorunlarıyla baş eden biri değil, zavallı biri yapardı.
Tıpkı etrafındaki insanları olduğu gibi kabul etmek yerine tüm zamanını onları değiştirip kendi istediği şekle sokmaya çalışan insanlar gibi. Bana kalırsa bu acınası bir çabadan daha fazlası değildi. Sonuçta insanlar elinizde bir makasla istediğiniz gibi kesip biçerek şekil verebileceğiniz kağıt parçaları değillerdi, herkesi kendi kafanızdaki kalıba sokmayı başarsanız bile bir süre sonra her şey katlanılmaz derecede tekdüze olurdu.
"Bak," dedi sıkıntıyla bir nefes alarak. "Leah burada olduğu için bana kızgın olduğunu ve bundan beni sorumlu tuttuğunu biliyorum. Üzgünüm, tamam mı? Üzgün olmanın onu buradan göndermeyeceğini biliyorum, ama üzgünüm."
"Sorun değil," dedim onu rahatlatmak için. Aslında sorundu, fakat umursamamaya karar vermiştim. Bir insana verilebilecek en acımasız cezalardan biri hiçe sayılmak, umursanmamaktı. Hayatının bir bölümünde görünmez muamelesi görmüş biri olarak bunu rahatlıkla söyleyebilirdim. Hem şu an diyeceğim hiçbir şey zamanı geri almayacak veya onu buradan yollamayacaktı, boş yere dil dökmenin bir faydası olmazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DARK MOON
JugendliteraturBelki de gerçek olan şey rüyalarımızdır... Ve bazen uzun süren bir sessizlik milyonlarca kelimeden daha fazla şey anlatır.