5- Boşluktan Süzülen Işık

2.6K 283 23
                                    

Saçlarımı tararken aklımda olan tek düşünce korkunç bir okul yılının saatler içinde başlamak üzere olduğuydu. Tanrım, okuldaki insanlardan öyle nefret ediyordum ki... Leah'nın benim için çok değerli vaktini ayırarak düşündüğü yeni işkenceler nelerdi acaba? Çünkü tam daha kötü olamaz derken beni yeni sürprizleriyle bozguna uğrattığı için uzun süre önce artık sınıra ulaştığımızı düşünmeyi bırakmıştım; söz konusu Leah olduğunda sınırlar ve limitler yoktu, bana duyduğu nefret ve acı çekiyor olmamdan aldığı keyif ona akıllara durgunluk veren şeyler yaptırabilirdi.

Derin bir nefes alarak aynaya yaklaştım, saçlarımı omuzlarımdan geriye iterek çenemi dikleştirdim. Aynadaki yansımamın gözlerinin tam içine bakıyor ve ruhumun derinliklerinde bir yerlerde var olduğunu umduğum cesaret kırıntılarını yakalamaya çalışıyordum.Yapabilirsin, Alice. Bu yılı da atlatabilirsin. Fakat asıl mesele buna kendimi inandırabilmekti, yoksa hiçbir anlam ifade etmeyen onlarca söz söyleyebilir ve nefesim tükenene dek bunu sürdürebilirdim; gerçekten inanmadığım sürece hiçbir anlamı yoktu.

Bir adım geri çekilerek son kez kendime baktım, cildim beni şaşırtarak okul stresine rağmen herhangi bir sivilceyle kötü bir sürpriz yapmamıştı. Belki de bunu iyi bir yılın başlangıcı olarak kabul etmeliydim. Çantamı tek omzuma asarak ellerimi koyu gri hırkamın ceplerine soktum, geri geri gitmek için direnen ayaklarıma karşı koyarak merdivenleri inmeye başladım. Görünmez olmak istiyordum, keşke bir günlüğüne böyle bir mucize gerçekleşebilseydi. Ah, hayır, kesinlikle bir gün benim için yeterli olmazdı. Hep görünmez olmak istiyordum, insanların beni pek fark ettiği yoktu zaten ama ben asla göremeyecekleri bir halde yaşamak istiyordum. 

"Anne ben çıkıyorum!" Beni duyabilmesi için bağırdıktan sonra vereceği tavsiyeleri duymamak amacıyla kulaklıklarımı takarak müziğin sesini sonuna kadar açtım. Annemi sevmediğimden değildi, sadece hasta hissetmeme neden oluyordu. Özellikle de stresli olduğum günlerde durumu daha kötü hale getirmekte üstüne yoktu, söz konusu bana dünyanın en berbat insanı gibi hissettirmekse annem daima bir köşede olur ve rolünü en iyi şekilde oynardı. 

Kravatını bağlayarak merdivenlerden inen babamı görünce koşar adımlarla evden çıktım, onunla hiç konuşmak istemiyordum zaten. Sebebi beni işini önemsediğinin yarısı kadar önemsememesi ve bir de birkaç ay önceki tartışmamızda bana, "Psikoloğa değil, psikiyatra ihtiyacın var senin!" diye bağırmasıydı. Siz söyleyin hangi baba çocuğuna böyle bir cümle söylerdi? İyi bir babanın söylemeyeceği kesindi. Annemle birbirlerine sinirlenir ve sonunda sinirlerini bizden çıkarıp rahatlarlardı, bu nedenle de bizim evde yaşamak kovalamaca oynamak gibiydi. Yakalanmadığınız sürece durum idare edilebilirdi, eğer yeterince şanslıysam sahiden de iki günü onları hiç görmeden atlattığım olurdu. Bazı zamanlarda ise annem söylenmek için kapıma dayanır ve bunu istikrarlı bir şekilde sürdürürdü. 

Kulaklığımın kulağımdan çekilmesiyle şarkı yarıda kaldı, gerçekliğe sert bir düşüş yapmış gibi afalladım. Alan, elinde benim montumla bana bakıyordu. "Unutmuşsun," dedi gülümseyerek. Kafamı yavaşça sallayıp montu üzerime giydim, üşüdüğümü yeni fark etmiştim. Yerler dünkü yağmurdan dolayı hala ıslaktı ve serin bir rüzgar esiyordu, hafifçe ileri atlayıp bir göletin üzerine inerek etrafa su sıçratıp küçük bir çocuk gibi sırıttım. Alan göz devirerek ıslanmamak için geri çekildi, yağmurdan ve ıslanmaktan nefret ederdi.

"Alice!" Birinin bana seslendiğini duymamla karşı kaldırıma dönerek gözlerimi kıstım. Jade elinde araba anahtarlarını sallayarak sırıtıyordu ve yanında erkek kardeşi vardı. Çocuk her zamanki gibi gözlerini boşluğa dikmiş somurtuyordu.

"Jade," dedim kısık sesle. Bu kadar mesafeden beni duyabileceğine emin değildim. Az önce ilk kez yağmurdan sonra dışarı çıkan küçük çocuklar gibi göletlere atladığımı görmemiş olmalarını umuyordum.

DARK MOONHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin