Playlist:
# Twenty One Pilots - Goner
# Takahiro Kido - Where Time Goes
# Olafur Arnalds - Only The Winds
# Michael Ortega - Cry
# Chouchou - B612 & Sign 0
#Bruno Mars - Talking To The Moon
#Gary Jules - Mad World
İyi okumalar!
★ ★ ★
16 Ocak 2015
Melbourne/Avustralya
Sessizlik...
Rahatlatıcı olduğu doğruydu, ancak sanılanın aksine bir zorunluluk değil bir tercih olduğunda güzeldi.
Zaman zaman öldürücü sessizlik içinizde çığlıklar atma isteği uyandırdığında avazınız çıktığı kadar bağırmak istediğiniz anlar oluyordu. Fakat yapamayacağınızı bilmek içinizde biriken çığlıkları ruhunuzun omuzlarına bırakıyor, hayatınızın geri kalanında birlikte yaşamanız için size taşınması zor bir yük armağan ediyordu.
Parmaklarının arasında çevirdiği çatalı üvey babasının ikazıyla tabağın kenarına bırakırken içinde yükselen çığlığın ruhunun omuzlarına çökmesine seyirci kaldı. Her zamanki gibi.
Evin hizmetçisi yemekleri servis ederken yemek masasına sükunet hakimdi, ancak içinde susmayan bağırışlar fırtınalar koparıyordu. Kendini bildi bileli kafasının içi hiç sessiz olmamıştı zaten; bu da onu mümkünmüş gibi daha yorgun, daha mutsuz biri haline getiriyordu. Çorba dolu bir tabak önüne konduğunda teşekkür etmek amacıyla hizmetçiye hafifçe kafasını sallamakla yetindi. Suratsız biri olabilirdi, en azından insanlara göre tam olarak bu tanıma uyuyordu, ama asla kaba biri olmamıştı. Sözcükleri kullanıp teşekkür edemese de insanlara her zaman bir şekilde bunu belli ederdi, yolda gördüğü yaşlılara yardım eder, sokak hayvanlarını sahiplenir, bir kadına asla el kaldırılmaması gerektiğini bilirdi. Ancak bunların hiçbiri onu diğer insanların gözünde iyi biri yapmaya yetmiyordu.
Ucube, tuhaf, konuşamayan çocuk, zavallı... İnsanlar arasında daha çok bu şekilde adı geçiyordu. Çünkü insanlar sözde herkesin eşitliğini savunsalar da iş konuşmaya geldiğinde herkese bir etiket bulan ikiyüzlü, iğrenç yaratıklardı.
"Yemeğini soğutma." Karşısında oturan annesi yorgun bir gülümsemeyle onu uyararak düşünceler dünyasından sıyırıp yemek masasına geri getirdi.
"Yine neye canı sıkkın bunun?" Üvey babası her zaman olduğu gibi ondan bir an önce atılması gereken eski bir eşyaymış gibi bahsediyordu. O adam evlerine girdiği ilk andan itibaren kendisinden nefret etmişti zaten. İlk başlarda bu nefretin geçici olduğunu sanarak aldırmamıştı çünkü üvey babası yalnızca kendisine değil, ikiz kardeşi Jade'e de soğuk ve kötü davranıyordu. Ama kendisine olan tutumunda ayrı bir kin vardı, sanki konuşamıyor ve onun deyişiyle biraz "sorunlu" olması onu bakılması gereken bir yük yapıyordu.
Annesinin birçoğundan haberi olmasa da bu nefreti sözle kalmıyordu, annesi evde olmadığında adam ona vurma cüretinde bile bulunuyordu. Hatta bir keresinde evde yalnızca Efrain, üvey babası ve üvey kardeşi Penny varken Penny babasının kol saatinin camını kırmış, suçu hiç düşünmeden Efrain'in üzerine atmıştı. Efrain'in kendini savunabilecek durumu yoktu, olsa da adamın onu dinleyeceğini sanmıyordu. Hışımla odasına giren üvey babası onu ensesinden tutmuş, bir daha eşyalarına zarar vermesi durumunda onu evden atacağını söylemişti. Bir zamanlar içinde kendi babasıyla, küçük kız kardeşiyle, ikiz kardeşiyle ve annesiyle yaşadıkları kendi evinden atılma tehdidi almak kalbine bir bıçak saplanıyormuş gibi hissetmesine neden olsa da ağzından en ufak bir ses bile çıkmamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DARK MOON
Teen FictionBelki de gerçek olan şey rüyalarımızdır... Ve bazen uzun süren bir sessizlik milyonlarca kelimeden daha fazla şey anlatır.