Playlist:
#Tom Odell - Can't Pretend
#Flunk - Blue Monday
#No Clear Mind - By Your Side
İyi okumalar!
---
Efrain kapının önünde arabayı durdurduğunda hava iyice kararmıştı ve farların ışığında uçuşan kar taneleri pamuk şeker kırıntılarını andırıyordu. Hızla telefonun saatine göz attım, beşi biraz geçiyordu, yola çıkmamız ancak gece yarısına doğru olacaktı çünkü herkesin hazırlanması gerekiyordu. Efrain'i hazırlanması için eve yollamam gerektiğini biliyordum, ama bir yanım ondan birkaç saniye bile ayrı kalmaya dayanamıyordu.
Düşünceli gözlerle araba durduğu halde yerimde oturmaya devam edip ön camdan dalgın dalgın bakmayı sürdürdüğümü gören Efrain aklımı okumuş gibi ben daha ne olduğunu anlamadan arabadan inip yanımdaki kapıyı açtı ve inmemi bekleyerek durdu. İner inmez arkamızdan kapıları kapattı ve parmaklarımızı birbirine kenetleyerek beni ileri doğru sürükledi, yüzümde yarım yamalak bir gülümsemeyle onu takip ettim.
Aslında düşününce bu çılgıncaydı çünkü gözünüz kapalı birine güvenmek gibiydi. İsterse beni bir uçurumdan aşağı atabilirdi ve ben yine de kötü bir şey yaptığını düşünmezdim.
Kaldırım boyunca ilerleyip sokak lambalarından birinin altında durduk, sokakta pek fazla lamba yoktu ve bu nedenle sokak, olduğundan daha ıssız görünüyordu. Kar sessizliği her yeri kaplamışken pürüzsüz kar tabakası üzerinde sadece tekerlek ve ayak izleri vardı, fakat yağan kar onları da hızla kapatıyordu.
Efrain çenemden tutup kafamı kaldırdı, karın üzerindeki belirsiz pati izlerine dalıp gitmiştim. Yukarı bakınca ne ima etmeye çalıştığını anladım, sokağın gerisi karanlıktı ve tepemizdeki sokak lambasının bizi aldığı ışık çemberi içinde sanki bir kar küresindeymişiz gibi görünüyorduk. Botlarımızın uçları birbirine değerken iri kar taneleri tepemizden aşağı bir yaprak zarifliğinde düşüyordu. Etraf öylesine sessizdi ki iç çekmeme engel olamadım, huzurlu hissetmeye alışık olmadığımdan biraz garip geliyordu. Çok trajik olsa da bugüne dek kavga ve tartışma seslerinin arasında büyümüştüm. Birilerinin bana hasta, yetersiz ya da aptal olduğumu bağırmasına alışıktım; öfkeyle kırılan cam bardakların, babamı çıldırmış gibi çığlıklar atarak evden kovan annemin ve küçükken tüm bu olanları anlamlandıramayınca korkup hıçkırıklara boğulan erkek kardeşimin sesine alışıktım.
Aşık olduğum insanın kollarının arasında huzurlu sessizliğe kulak vermek hayal gücümün çok daha ötesinde bir şeydi.
Yüzümü ellerinin arasına alıp eğildiğinde burnu benimkine değiyordu ve parmakları çenemden yukarı bir yol çizerken istemsizce tekrar iç çektim. Bir şeyler söylemek istesem de sessizlik öylesine bir boyuta ulaşmıştı ki kutsal bir şeyi bozacakmışım gibi hissederek sustum.
Beni öptü, ancak sadece birkaç saniyelik bir şeydi, yumuşak ve şefkatliydi. Sonra alnıma bir öpücük kondurarak üşümüş olduğumu anlamış olacak ki eve doğru dönmek istedi, fakat hemen bileğini yakaladım. "Hayır," dedim, ama sesim fısıltı olarak çıkmıştı. "Biraz daha böyle kalalım, burada kalalım."
Tepkisini beklemeden bir koalanın ağaca yapışması gibi ona sarıldığımda gülümsemesini yine kafamın içinde duydum. Beni kendine bastırdı, kulağım tam kalbinin üstündeydi ve aradaki kalın monta rağmen atışını hissedebiliyordum. Her zaman yaptığı gibi saçlarımın üstünü öptü, etrafını saran kollarımı daha da sıkılaştırdım, bana asla sahip olamayacağımı düşündüğüm şeyleri hissettiriyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DARK MOON
Teen FictionBelki de gerçek olan şey rüyalarımızdır... Ve bazen uzun süren bir sessizlik milyonlarca kelimeden daha fazla şey anlatır.