Ailelerle ilgili bildiğim çok iyi bir şey vardı, kendi yarattıkları hasarı görmek yerine tüm suçu çocuklarda aramayı tercih ediyorlardı; Caitlin'in ailesi bunun bilmem kaçıncı kez şahit olduğum örneğiydi.
Onu hastaneye götürmüştük, görünürde ciddi bir hasarı olmamasına rağmen kontrol edilmesi gerekiyordu. İşin içine hemen polisler ve ailesi de karışmıştı, babasını az çok tanırdım; daima buz gibi bir ifadeyle gezerdi, nitekim beş karış suratla içeri girdiğinde de durum pek farklı değildi. Üvey annesi de ortalığı iyice karıştırıyordu, Caitlin'in mahvolmuş üstünü başını görünce ayılıp bayılmıştı.
Caitlin'in öz annesi onu sekiz yaşındayken terk edip gitmişti, on beş yaşındayken de ölüm haberi gelmişti, nedenini hiç tam olarak öğrenememişti.
Caitlin durumu polislere anlatırken camın arkasından onları izlemiştim, babasının yüzündeki ifade giderek değişmiş, rengi solmuştu. İlk kez yüzünde suçluluk ve pişmanlığa dair bir iz görmüştüm, kendini sorguluyordu, yeterince iyi bir ebeveyn olamamıştı. Kızı perişan bir halde bile olsa şu an karşısında oturuyorsa bu tamamen şans eseriydi, nasıl kurtulduğunu kendisi de bilmiyordu. Belki de bu olay iyi bir şeye yol açar ve bundan sonra az da olsa Caitlin'e karşı olan tutumunda bir değişim olurdu.
Efrain bu sırada omuzlarıma sarılmış, öylece ifadesiz bir şekilde duruyordu. Yüzündeki ifadeyi okumakta zorlanıyordum, bilmediğiniz dilde yazılan uzunca bir metni bilindik bir kelime yakalama umuduyla defalarca gözden geçirmeye benziyordu bu.
Caitlin o karışıklık arasında bize teşekkür etmeye tekrar fırsat buldu, artık gidebilirdik, onu en kısa zamanda tekrar arayacağıma söz verdim. O da ifade verme işini bitirip eve dönünce bana haber verecekti.
Eve dönüş yolunda Efrain'le aramızda her zamankinden daha farklı bir sessizlik vardı, yorgunduk ve korkmuştuk. Saat gece üçe geliyordu, Alan'a iki saat önce mesaj attığım için evde beni endişeyle beklemiyorlardı, muhtemelen herkes uyumuştu.
Evin önünde durduğumuzda hareket etmeden önce birkaç dakika kadar bekledim, cama vuran damlaları savuşturan silecekleri boş gözlerle takip ederken bu gece tüm olup biteni idrak etmeye çalışıyordum. Sadece internette, televizyonda, gazetelerde göreceğimizi sandığımız şeyler bazen etrafımızdakilerin ve bizim başımıza da gelebiliyordu; bunun farkındalığı bir an fazlasıyla ağır geldi ve omuzlarıma bir ağırlık binmiş gibi çöktüğümü hissettim. Efrain hiç kıpırdamadan uzanıp elimi tuttu, aramızdaki en sevdiğim şeylerden biri de buydu. İletişim kurmak için kelimelere ihtiyaç duymuyorduk, bir şekilde biliyordu işte, ne hissettiğimi veya ne düşündüğümü biliyordu. Aklımı açık bir kitap gibi okuyordu sanki.
İnce uzun parmaklarını benimkilere kenetleyip baş parmağıyla nazikçe elimin üstünü okşadı, sonra elimi kaldırıp dudaklarına götürdü, bir anlığına nefesimi tutmama neden olacak şekilde öptü. "İyi ki varsın," diye mırıldandım cılız bir sesle. "Bıraktığın için teşekkür ederim, iyi geceler," diye ekledim arabadan inerken.
Tam emniyet kemerini çözmüş arabanın kapısına uzanmıştım ki hiç beklemediğim bir şey yaparak beni aniden çekip öptü, beş saniye sonra yok olacakmışız gibi bir tutkuyla hem de. Az önce belli belirsiz ön cama vuran yağmur damlaları aniden kuvvetli bir sağanağa dönüşmüştü. Yağmur sesi kalp atışlarımıza karışıyordu, aramızdaki şey etrafta olup bitenleri etkiliyordu sanki. Duygularımızın yoğunluğu havaya karışacak kadar şiddetliydi adeta. Nefes almak için geri çekildiğimde bana sıkıca sarıldı. "Sen de iyi ki varsın," diye fısıldadı düşüncelerimin içine.
"Seninle birlikte olmak dünyanın en güzel şeyi olsa da bazen ödümü koparıyor. Çünkü seni kaybedebilirim, başına kötü bir şey gelebilir, bug-"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DARK MOON
Teen FictionBelki de gerçek olan şey rüyalarımızdır... Ve bazen uzun süren bir sessizlik milyonlarca kelimeden daha fazla şey anlatır.