24- Sonsuz Dalgaların Arasında Kaybolan ve Geri Gelen Umutlar

2.1K 237 43
                                    

"Boğuluyordu, fakat kimse mücadelesini görmedi."

"Depresyon nasıl bir şey?" diye fısıldadı. "Boğulmak gibi, sen hariç etrafındaki herkesin nefes aldığını görmek dışında."

***

Önümde duran şişeye gözlerimi dikmiş bakıyordum. Sanki dokunmam durumunda bile etkisini gösterecek bir zehirmiş gibi temas etmeye çekinerek masanın üzerine geri koyduktan sonra olabildiğince ileri iterek benden uzak kalmasını sağladım. Önümde bariz iki seçeneğim vardı ve imkânsız olduğunu bilmeme rağmen ikisini de denemek istiyordum. Dediğini yaparak içmek istiyordum çünkü tüm bu olanlar fazla gizemliydi ve gizem kimin ilgisini çekmezdi ki? Merak bize doğuştan bahşedilen bir şeydi, genelde insanların başına gelen kötü şeylerin başı olduğu rivayet edilirdi, ama pek kulak astığım söylenemezdi. Ayrıca gizemden kastım sadece garip rüyalarım değil, Efrain'in bizzat kendisiydi. Dürüst olun, çekici dış görünüşünden tutun insanı içine çeken gizemli tavırlarına kadar büyük bir sır küpünü andıran bir çocuğu, eline fırsat geçmişken kim tanımak istemezdi ki? İnsanlarla neredeyse hiçbir ilgim olmamasına rağmen ben bile istiyordum. Hem belki de bu ilk ve tek şansımdı.

Hayat insanın karşısına sürekli cazip fırsatlar çıkarma konusunda hiç de cömert değildi. Yani en azından kendi adıma konuşmam gerekirse benimki değildi.

Diğer yandan teklifi reddederek içmek istemiyordum çünkü... Tamam, biraz sonra diyeceğim şey tamamen kontrolden çıkmış hayal gücümün bir uydurması gibi gelebilirdi kulağa, fakat ya amacı yalnızca bana zarar vermekse? Ya gündüzleri normali –burada kullanılan normal kelimesinin göreceli olduğundan bahsetmeyeceğim bile- oynayıp geceleri acımasız, karanlık, soğukkanlı bir katile dönüşen bir çeşit ruh hastasıysa? Görünüşü gayet düzgün olan bir sürü seri katil sayabilirdim.

Ah, pekâlâ son kısmı hiç düşünmemiş gibi davranacaktım. Elbette Efrain'in gerçekte kim olduğuyla ilgili sayısız ihtimal mevcuttu, bunların arasında iyi ve kötü birçok seçenek olsa da kalbim ve aklım ona doğru çekilmekten kendini alamıyordu. Uç noktalarda sıkıcı hayatımın en büyük ikilemini yaşarken bana yardım etmesini umarak derin bir nefes aldım. Gözlerimi kapattığım anda zihnimin bulanık köşelerinde yüzü belirdi. O buz gibi görünen gri gözlerin altında yatan şeyin acımasızlık olmadığını  ve bana hiçbir zarar vermeyeceğini içten içe biliyordum. Nasıl bildiğim konusunda herhangi bir fikrim yoktu. Sadece... biliyordum işte. Ateşe dokunmam durumunda yanacağımı, yıldızlara asla dokunamayacağımı, ayın sadece geceleri ortaya çıktığını bildiğim gibi net bir şekilde biliyordum.

Zihnim bir anda tek bir amaca odaklanıp karşıt düşüncelerin hepsini yok etti. Tüm ikna edici düşünceler zihnime aynı anda akın ederken elim büyük bir çabuklukla masanın üzerindeki şişeye uzandı. Aynı hızla şişenin kapağını açıp düşünmeden kafama diktim. Tadı şu ana dek yediğim veya içtiğim hiçbir şeye benzemeyen sıvı, boğazımdan aşağı yol alırken pişmanlığa benzer bir duygu saklandığı yerden çıkıp kendini hissettirdi, ancak bu his çok kısa sürdü. Boş şişeyi pantolonumun dar cebine sıkıştırırken tek düşünebildiğim şey tadının ne kadar güzel olduğuydu. Çilek ve vanilya karışımına benziyordu, fakat çok daha güzeldi. Üzerine düşündükçe yalnızca çilek ve vanilya değil aynı zamanda şeftali, krema ve kavun gibi birçok farklı tat daha alabildiğimi fark ettim. 

O an aklımdan ne geçiriyorsam onun tadını alabildiğimi fark etmem birkaç saniye sürdü. Açıkçası beni kusturacak berbat ve yakıcı bir tat beklemiştim. Sanırım çok da yanlış bir karar vermiş sayılmazdım, dikkatlice hazırlanmış muhteşem bir kokteyl içmek gibi hissettirmişti. Malzemeleri de sınırsız hayal gücüm oluşturuyordu.

DARK MOONHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin