20- Karanlığın Keskin Pençesi

2.1K 239 27
                                    

"Harika partimize!" Caitlin elindeki kadehi havaya savururken kulaklarımızı çınlatan bir çığlık attı. Kadehten dökülen birkaç damla kırmızı şarap ahşap zemine damlarken kendimi oturduğum tekli koltuğa biraz daha yasladım. Herkes sarhoş olmuştu ve bilinçsizce şeyler yapıyordu. İnsanlarla dolu bir ortamda bilinçli olarak irademi kaybetme fikri bana fazlasıyla saçma geldiğinden beyaz kahve bardağının içindeki sıcak çikolatayı içmeye devam ettim. Dikkatimi bulunduğumuz ana odaklamaya çalışsam da Jade'in aceleyle Efrain ve Penny'nin yanına gitmesini ve hemen ardından burnundan soluyarak odadan çıkan Efrain'i düşünmeden duramıyordum. Ortaya bir şeyler olduğu kesindi, fakat direkt sormadan neler olduğunu tahmin etmek biraz zordu. 

Leah müziğin sesini açtığında camların titrediğini hissedebiliyordum. Gürültülü olan her şeyden nefret ederdim, sessizlik huzur demekti ve saçma gürültülerin huzurumu bozmasından hoşnut değildim. Dünyada gerçekten huzur adına bir şeyler varsa sessizlikte, müzikte ve yağmur damlalarında saklı olduğunu düşünüyordum. Herkes gri yağmur bulutlarını iç karartıcı bulurdu, ama bence öyle değildi. Bulutsuz bir gökyüzüne bakarak güneşi görmek kolaydı, önemli olan yağmur bulutlarının ardına saklanmış güneşi görebilmekteydi. Çünkü gökkuşağını görmek istiyorsanız yağmuru görmek zorundaydınız. Ayrıca fırtınalı havalarda ve doğanın bize hükmettiğini bilmekte rahatlatıcı bir şeyler vardı, insana kendini aciz hissettirse de diğer yandan huzur veriyordu.

Elektronik müzikten pek haz etmezdim bu yüzden son ses çalan elektronik müziğe karşı ellerimle kulaklarımı kapamamak için direndim. Caitlin koltuğun üzerine çıkarak deli gibi zıplamaya ve bağırmaya başladı, diğerleri de ondan pek farklı sayılmazdı. Bitirilen boş şişeler birbiri ardına tüylü halının üzerine yığılırken olan biteni ilgisizlikle izliyordum. Caitlin koltuğun kenarında durduğunu fark etmeyerek yere yapıştığında müzik sesini bastıracak şiddetle kahkaha atmaya başladı.

Jade halının üzerinde sızmış halde hareketsizce yatarken Leah'nın yüzündeki sinsi sırıtmış görüş alanıma girdi. Müziğin sesini bastırmak için kulağıma eğilerek konuştu. "Biraz diğer insanlar gibi olmaya ne dersin? Belki biraz arkadaş edinirsin, yani normal olmak için biraz çabalarsan."

"Defol git, Leah. Beni rahat bırak." Üşüyen ellerimi ısıtmak amacıyla sıcak kahve bardağını daha sıkı tuttum. Dürüst olmak gerekirse şu an ağzından çıkanlar zerre umurumda değildi, söyledikleri benim için en ufak anlam ifade etmiyor ve yalnızca kuru gürültülü gibi geldiği için susmasını istiyordum.

"Sadece yardımcı olmaya çalışıyorum," dedi sahte bir masumlukla dudaklarını büzerken. "Ne kadar da kabasın."

"'Beni rahat bırak' cümlesinin nesini anlamadın?" Hızlıca koltuktan kalkarak karşısına dikildim. Açık yeşil gözleri sinsilikle kısılırken başını yana eğerek konuştu. "Sana bunları ödeteceğimi biliyorsun," dedi işaret parmağını bana doğrultarak. "Çünkü sana her zaman yaptıklarını ödetirim."

Omzundan onu geriye ittiğimde sarhoş olmasından kaynaklanan denge problemi dolayısıyla pat diye içki dökülen zemine düştü. Eteğindeki lekeye bakarak sinirle bağırdığında geriledim. Amacım onu düşürmek olmasa da bundan pişman olduğumu söyleyemezdim. İnsanların kendi gibi yaşamasına fırsat vermeyen bir ahmaktı. En nefret ettiğim şeylerden biri insanları olduğu gibi kabul etmemek, değiştirmeye çalışmak ve bunlar yetmiyormuş gibi bir de farklı olan insanlara tuhaf etiketler takma gereği duymaktı. Bir insanın pembe veya siyah sevmesi, farklı müzik türleriyle ilgilenmesi, farklı inançlara sahip olması hiçbir şeyi değiştirmezdi. Önemli olan seçimlerimizin bizi yansıtmasıydı ve ben seçimlerimden gayet mutluydum. Mutsuz olduğum nokta hayatımı yaşayacak kişi ben olduğum halde bunu eleştirme gereği duyan başka insanlardı. 

DARK MOONHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin