Birkaç yıl önceki halime sorsanız ne derdi bilmiyorum, ancak aslını isterseniz okulda olmak güzeldi. Tamam, kulağa biraz korkunç geldiğinin farkındayım. Hatta psikiyatristime ilaçlarımın dozunu artırmasını söylemeliyim belki de, ama onca yıldır ilk kez bir arkadaş grubum vardı. Hepsini ayrı ayrı seviyordum, hepimizin bir arada olduğu anlarsa öyle güzeldi ki yaşamım boyunca sosyal açıdan çekmiş olduğum zorlukların altın tepside sunulmuş ödülüydü sanki.
Psikiyatristimden bahsetmişken son zamanlarda epey ilerleme kaydettiğimi söylüyordu, ilaçlarımın dozunu azaltmış, hatta ikisini tamamen kesmişti. Dağ evi tatili dönüşü sonrası psikoloğumdan da randevu almıştım, bugün okul çıkışı gitmem gerekiyordu. Aslına bakılırsa psikolojik tedavi görüyor olmak bile beni kötü etkilemiyordu artık, arkadaşlarımın hepsi durumu biliyor, bana farklı davranmıyor, yalnızca destek oluyorlardı.
Dolabımın kapağını kapatmamla bir çift gri gözle karşılaşmam bir oldu. Beni korkuttuğunu itiraf etmeliydim, fakat korku yalnızca bir saniye kadar sürdü, sonrasında yine bilindik şekilde kalbim kafayı yemiş bir şekilde atmaya başladı. Bir de Efrain vardı tabii... Efrain Sky Blake. Bu hayatta başıma gelmiş, gelebilecek en güzel şey, arada hala gerçekliğini sorguluyordum. Biri beni sertçe sarsıp aylardır komada olduğumu ve tüm bu yaşananların yalnızca fazla renkli hayal gücümün bir ürünü olduğunu söylese pek de şaşırmazdım.
Eğilip şaşkın bir şekilde aralanmış dudaklarıma hızlı bir öpücük bıraktıktan sonra elindeki dumanı tüten bardaklardan birini bana uzattı. Parmak uçlarıma kadar çektiğim kazağımın altına yayılan tatlı sıcaklık tam da ihtiyacım olan şeydi, tarçın ve elma kokusu içime huzur doldurdu. Tarçınlı elma çayı... İki gündür durmadan hapşırıyordum ve hasta olmamam için bana resmen küçük bir bebek gibi bakıyordu. Teneffüs aralarında durmadan bana bitki çayı ve sağlıklı atıştırmalıklar getiriyor, kazağını sürekli bana giydiriyor, okul çıkışları bir buçuk saatini bizim evde harcıyor ve bu arada bana meyve suyu sıkıyor ve çorba yapıyordu. Dün elinde portakal kabuklarıyla babamla karşılaşmaları biraz tuhaf olmuştu, ama ikisi de durumdan rahatsız değildi. Üstelik ben uyumadan önce odamın camından tekrar içeri sızıyor ve saçlarımı okşayarak bana masal okuyordu.
Birlikte merdivenlerden inerken tiyatro kulübü üyeleri her yere yeni oyunlarının afişini asıyordu. Köşede duran Leah gözüme çarptı, yine formundaydı ve birileriyle alay ediyordu, ancak garip bir şekilde benimle uğraşmayı neredeyse bırakmıştı. Tuvalette karşılaştığımızda birkaç can sıkıcı şey söylüyordu, fakat beni artık etkilemiyordu bile.
Tam sola dönmüştük ki aniden önümüzde atlayan Jenny yerimde sıçramama neden oldu. "Sabahtan beri seni arıyorum Alice!"
Her zamanki gibi yerinde duramıyor ve zıplıyordu, tepeden topladığı kızıl saçları her sıçrayışında omuzlarına dağılıyordu. Karton bardağı tutmayan elime asılarak beni çekiştirdi. "Üzgünüm Efrain, ruh eşini birkaç dakika çalmam gerek. Bizimkiler kantinde, beş dakikaya yanınızda oluruz."
Jenny'yle birlikte dar koridorda sürüklenirken arkamı dönüp Efrain'e baktım, bana çarpık bir şekilde sırıttıktan sonra bol şans dilercesine belli belirsiz el salladı. Jenny beni durdurduktan sonra küçük bir sincap gibi atlayıp pencerenin önündeki eşiğe oturdu.
"Sana anlatacağım şeylere inanamayacaksın!" dedi, coşkusunu dizginlemeye çalışır gibi elini ağzına bastırdı sonra. "Sıkı dur! Tamam mı? Sıkı dur!" Dramatik bir şekilde kalbini tuttu, derin bir nefes aldı. "Nelson beni öptü!" Adeta dünyaya haykırışta bulunduktan sonra hemen elleriyle ağzını kapattı ve fısıldadı, "Çok mu abartı oldu? Bağırdım mı?"
Etrafa göz gezdirdim, bomboştu. "İdari katta olduğumuzu varsayarsak mı? Eh, yani bence müdür kutlama anonsu yaptırabilir birazdan, bir de Bay Gomez'den kutlama maili falan alabilirsin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DARK MOON
Teen FictionBelki de gerçek olan şey rüyalarımızdır... Ve bazen uzun süren bir sessizlik milyonlarca kelimeden daha fazla şey anlatır.