Gün geçmiyordu ki okulda yeni bir akım patlak vermesin... Şimdi de dans yarışması diye bir şey çıkarmışlardı, çift halinde katılabiliyordunuz ve birinci olan çifte para ödülü vardı. Çok büyük bir para olmasa da okulda düzenlenen amatör bir yarışmadan kazanılacağı düşünülürse fena sayılmazdı.
Sırt çantamın iplerini çekiştirerek merdivenlerden çıkarken elime broşür tutuşturmaya çalışanları görmezden geldim, bir etkinlik söz konusu olduğunda okul garip bir şekilde fazla ısrarcı olabiliyordu.
Dolapların yanından geçip soldaki koridora dönmüştüm ki aniden sağdan soldan çıkan bir grup kabarık etekli kız ve papyonlu çocuk koridorun ortasında dans etmeye başladı, diğer yandan da uyumlu şekilde dans yarışmasının tanıtımını yapıyorlardı. En öndeki kız koşup elini yere koyarak takla attı ve alkışlar yükseldi, arkasından diğer kızlar ve oğlanlar da aynı hareketi tekrarladı, kızlar ponponlarını havaya doğru sallarken erkekler bir düzine broşürü havaya fırlattı. Vay canına, bu işi fazla ciddiye alıyorlardı.
Coşkulu kalabalığın arasından zar zor sıyrılıp boş bir sınıfta kantinden aldığım sandviçi öğle yemeği olarak yedim çünkü kantin de gereğinden fazla kalabalıktı, oturacak yer yoktu ve fazla gürültüydü. Dışarıda sakin sakin yağan karın aksine okul koridorlarına kısa, pembe ve kabarık eteklerle tam bir yaz coşkusu hakimdi. Kapıyı arkamdan kapatırken boğuklaşan seslerin ardından gelen sessizlik biraz huzur bulmamı sağladı. Sabahtan beri tüm bu gereksiz gürültüden cidden başım ağrımıştı.
Sandviçi mideme indirdikten sonra büyük kraker paketini açıp içeceğimden büyük bir yudum aldım. Ne var yani? Koca sandviçten sonra koca bir paket kraker yiyecek kadar acıkmış olamaz mıydım?
Bazen açlıktan ölecek kadar az yerken bazen de doymak bilmiyordum, ilaçların yan etkisi olmalıydı. Bir avuç krakeri ağzıma atarken doktordan düzgün bir diyet listesi alıp beslenme programına uymayı kafama koydum, fakat anlık bir karar olma ihtimali yüksekti. Yine de sağlıklı yaşam işini gözden geçirmem gerekiyordu çünkü fazla kilo vermiştim ve bu gidişle şimdi de verdiğim kiloları fazlasıyla geri alacaktım.
Aklımdan sağlıklı yaşama dair ipuçları geçerken bu, benim krakeri en küçük kırıntısına kadar yememe asla engel olmadı. Çöplerimi toplayıp attıktan sonra tok ve huzurlu hissederek camın kenarına yaslandım, boş sınıftan çıkmak demek kendimi yine bir kaosun ortasında bulmam demekti ve sessizliğe ihtiyacım vardı, burada kendimi soyutlanmış hissediyordum ve bundan bir şikâyetim yoktu.
Öğleden sonraki derslerim iptal edilmişti, ancak eve gitmek için acelem yoktu; aksine, babamın bu gece toplantıdan geç gelecek olması bana oyalanmam gerektiğini söylüyordu. Bazen evde yalnız zaman geçirmeye bayılsam da bazen de ev bana olduğundan daha büyük geliyordu, sanki içinde küçücük kalıyordum ve beni yutuyordu.
Belki Jenny ve Jade'i çağırabilirdim veya Jolene'le alışverişe gidebilirdim, ama o an bunları yapmak için de fazla yorgun olduğumu düşünerek iç çektim.
Cebimdeki telefon titreyip beni düşüncelerimden uzaklaştırana dek camdan dışarı dalgın gözlerle bakmaya devam ettim, kar tanelerini izlemek sakinleştiriciydi. Gelen mesaj Jade'e aitti ve kantine gelmemi söylüyordu, iki üç kelimeyle gerekçelerimi belirterek gelmeyeceğimi söyledikten sonra üçüncü kattaki boş tarih sınıfında olduğumu yazdım.
Beş dakika geçmemişti ki kapı açıldı ve kapıdan kafasını uzatan Jade, "O halde kantin sana geldi," dedi elindeki devasa paketi sallayarak, içinde küçücük havuçlu ve tarçınlı kekler vardı.
Kahretsin, ağzıma kadar dolu olmama rağmen asla hayır diyemezdim buna.
Sırasıyla içeri Hayes, Grayson ve sırtında kendinden büyük gitarıyla Jenny girdi. Grayson daha oturmadan kek paketini esir aldı ve saniyesinde keklerden birini ağzına tıkıştırdı. "Tanrı aşkına..." diye mırıldandı Jade, "iki tane tost ve bir paket kremalı bisküvi yedi az önce."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DARK MOON
Roman pour AdolescentsBelki de gerçek olan şey rüyalarımızdır... Ve bazen uzun süren bir sessizlik milyonlarca kelimeden daha fazla şey anlatır.