6

2.1K 275 62
                                    

Uzun bir yolculuğun ardından eve varmışlardı. Gözleri fıldır fıldır etrafta dolanıyordu Jeongin'in. Etrafı inceliyordu.

Evin etrafında bir tur attılar ve arkadaki evden biraz daha küçük  garaja girdiler. Chan arabayı diğerlerinin yanına çekerken Jeongin şokla baktı. Bu garajda resmen sevdiği otomobillerden oluşan bir koleksiyon vardı. Daha önce gördüğü G65 ve TESLA da buradaydı.

"Aman tanrım! Orada bir Black Vermilion mu var?!" Jeongin'in çığlığıyla Seungmin ona döndü.

"İnip kontrol etmeye ne dersin?" Jeongin hızla arabadan inip az önce ismini haykırdığı araca doğru koştu.

"Bu o! Bu o!" diye bağırıyordu. Chan garaj kapısının yanındaki küçük dolabın şifresini girdi ve kapağını açtı. Kullandığı arabanın anahtarını bırakıp Jeongin'in hemen önünde durduğu aracın anahtarını aldı ve kilidini açtı.

"Bin hadi! Turlayalım!" Jeongin çığlık atarak arabanın ön koltuğuna oturdu. Chan da peşinden sürücü koltuğuna yerleşirken Seungmin seslendi.

"Çok geç kalmayın!"

"Merak etme bebeğim!" Chan da arabaya bindi ve garajdan çıkıp gittiler.

Seungmin ise eve gidip hemen mutfağa girdi. Ellerini yıkayıp yemeği yapmaya koyuldu. Bir buçuk saat içerisinde aklındaki menüyü neredeyse hazırlamıştı. Bugüne özel adeta döktürmüştü çünkü bu Jeongin'in eve gelişinin şerefineydi.

Biraz sonra Chan aramış ve eve yaklaştıklarını haber vermişti. Seungmin de yemekleri tabaklamaya koyuldu. Pişirdiği etleri özenle açtığı makarnanın üzerine yerleştirdi ve birkaç yaprak ot ile süsledi. Bardaklara kendi yaptığı kırmızı içecekten doldurdu. Küçük kaselere yoğurt ve salataları koyup herkese dağıttı. O kadar heyecanlıydı ki sofrayı hazırlarken bir bardak ve bir kase kırmıştı.

Masa tamamen hazır olduğunda sanki malum olmuş gibi Jeongin ve Chan içeri girmişti. Seungmin mutfaktan çıkıp kapıda ayakkabılarını çıkaran ikiliye konuştu.

"Ellerinizi yıkayın ve hemen mutfağa gelin." Jeongin kafasını salladı ama soran gözlerle etrafına bakındı. Chan omzuna dokunup "Beni takip et evlat." dedi.

Chan'ın peşinden gidip üst kata çıktı ve lavaboya girdi. Ondan önce ellerini yıkayıp tekrar aşağı indi. Sessizce mutfağa girdi.

"Yardıma ihtiyacın var mı?" diye sordu. Seungmin korkup yerinde sıçradı. "Özür dilerim korkuttum mu?"

Seungmin kendi kendine güldü.
"Hayır canım, özür dileme. Boşluğuma  denk geldi sadece."

Jeongin gülümseyip masaya ilerledi. Chan da gelince hep birlikte oturdular. Başlamadan önce Jeongin sessizce ellerini birleştirip dua etti. Ardından yemeğe koyuldu.

Sessizce yemek yiyorlarken Seungmin konuştu.

"Jeongin, düşünüyorum da acaba..." biraz durdu.

"Ne oldu?" diye sordu Jeongin.

"Bize seslenmen konusunda."

"Evet?"

"Acaba bize baba demen ne kadar sürer?"  sonunda ağzından baklayı atan Seungmin derin bir nefes aldı. Ardından devam etti.

"Tabi ki seni zorlamıyorum ama bir an önce duymak için sabırsızlanıyorum sadece."

"Seungmin, bu onu zora sokar. Henüz bize alışmadı bile. Evde de ilk saatleri daha-"

"Lütfen," dedi Jeongin, Chan'ın konuşmasını bölerek. "Sabırsızlığını anlıyorum, bu heyecanlı bir şey. Elbette, yani ben, en yakın zamanda deneyeceğim." Chan konuşacak gibi oldu ancak Jeongin aklını okumuş gibiydi.

"Baskı altında hissetmiyorum, gerçekten." dedi Chan'a. Ardından sessizce lezzetli yemeğine döndü.

Akşam yemeğinden sonra yeni aile birlikte film izlemeye karar verdiler. Seungmin ve Jeongin birlikte mutfağı toplamış, mısır patlatmışlardı. Chan ise tüm o süre boyunca seçebileceği en iyi ve uygun filmi seçmişti.
Seungmin ve Jeongin ellerindeki patlamış mısır dolu leğenlerle içeri girdiklerinde Chan filmi başlattı.

"Narnia?" diye sordu Seungmin. Chan heyecanla kafasını salladı.

"Buna devam etmemiz gerekecek ama!" Chan yine kafasını salladı.

"Bilerek yaptın değil mi? Hain!" Jeongin kıkırdayınca ikili ona döndü.

"Hadi filme odaklanalım ama yeter."

Jeongin'in daha ortalarında iken uyuyakaldığı film sonunda bitmişti. Chan omzuna yaslanıp uyumuş olan çocuğu kucaklayarak odasına çıkardı. Seungmin de peşinden gitti. Jeongin'i yatağa bırakan Chan'ı izledi.

"Üzerini değiştirsek mi acaba? Ya böyle rahatsız olursa?" diye sordu Seungmin. Chan ona bakıp düşündü bir süre.

"Tişörtü iyi ama pantolonunu değiştirsek iyi olur." Seungmin kafa sallayıp çocuğa yaklaştı. Pantolonu çıkarmak için elini kemere attığında Jeongin birden bileğine sarılmış ve çığlık atmıştı.

"Jeongin! Sakin ol, sakin ol!" Chan çocuğun ellerini tutup Seungmin'in bileklerini serbest bıraktı.

"Aman tanrım!" diyip geri çekildi Seungmin. Neler olduğunu anlamamıştı. Chan, Jeongin'i iyice uyandırıp kendine getirdi. Sakinleşen çocuk kendisine sarılan adama baktı. İyice geri çekildi.

"İyi misin Jeongin?"

"Ne yapıyordunuz bana?" gözlerindeki yaşlarla Seungmin'e baktı.

"Sadece pijamanı giydirecektim. Özür dilerim, özür dilerim, özür dilerim." Seungmin ağlayarak Jeongin'in elini tuttu ve yatağının yanına çöktü. Jeongin hızla ellerini çekti.

"Özür dilerim. Korkuttum seni. Çok özür dilerim amacım o değildi. Yemin ederim. Kötü bir şey değildi. Özür dilerim." Seungmin adeta gözyaşlarında boğuluyordu.

"Lütfen gidin." dedi Jeongin.
Chan, Seungmin'i güçlükle olduğu yerden ayırıp odadan çıkardı. Kapıyı yavaşça kapattı. Seungmin, alnını eşinin göğsüne yasladı, ona sığındı. Chan da kollarını eşine doladı.

"Bize, bana asla güvenmeyecek!" dedi Seungmin. Umudunu kaybediyordu. Chan saçlarını öptü eşinin.

"Bize her şeyden daha çok güvenecek. İnan bana sevgilim. Onun ailesi olacağız."

Listen To My Heartbeat [Hyunin]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin