Ertesi gün saat on ikiye doğru uyandı Jeongin. Kendini yorgun hissediyordu. Sağına soluna dönerek esnedi. Gözlerini sıkıca kapatıp tekrar açtı. Kapısının önünden geçen babası iki kez vurup içeri girdi. Uyanık gördüğü oğluna kocaman gülümsedi.
"Günaydın Jeongin! Elini yüzünü yıkayıp aşağı gel, Chan bizim için güzel bir kahvaltı hazırlamış." onaylayan mırıltılar çıkararak yatağından kalktı genç.
Babası da hemen yan odaya daldı ve kuzenini uyandırdıktan sonra aşağı, eşinin yanına indi.Jeongin elini yüzünü yıkayıp pijamalarını kızıl pandalı poları ve paçaları kalınca katlı olan pantolonuyla değiştikten sonra aşağı inmek için odasından çıktığı sırada yan odasındaki diğer genç de kapısını açıp önce kafasını uzatıp ona bakmış ardından vücudunu da ittirerek odasından çıkmıştı. İkili birbirleriyle bir süre bakıştıktan sonra Hyunjin eliyle önden gitmesi için işaret ederek beklemişti.
"Günaydın Jeongin." dedi arkasından ilerlerken.
"Günaydın amca." diye karşılık verdi Jeongin. Merdivenleri koşarak inip mutfağa geçti. Hyunjin derin bir iç çekip sızlanarak peşinden mutfağa girdi.
"Yine mi başladık? Hani amca demeyecektin? Hani yakışıklı, mükemmel zeki Hyunjin olarak seslenecektin bana? Yalan mıydı sözlerin? Yazıklar olsun Brütüs! Ben seni böyle mi yetiştirdim?" dedi Jeongin'in hemen yanındaki sandalyeye kurulurken.
"Birincisi ben sana amca dememe konusunda bir söz vermedim amca. İkincisi beni sen yetiştirmedin, tanrı korumuş resmen!"
"Terbiyesiz! Hıh!" sitemle oturduğu sandalyesini kaydırıp Jeongin'den uzaklaştırdı. Kafasını da Jeongin'in olmadığı tarafa çevirip kahvaltısını etmeye koyuldu. Jeongin de ellerini birleştirip dua ettikten sonra yemeye başladı.
Kahvaltı sonrası hep birlikte masayı toplamış odalarına dağılmışlardı. Chan ve Seungmin çalışma odalarına girmiş haftalık programlarını hazırlıyorken Jeongin kendi odasında müzik dinliyordu. Hyunjin ise salonda televizyon izlerken arkadaşından gelecek haberi bekliyordu. Sonunda telefon çalmış Hyunjin hızla aramayı cevaplamıştı.
"Alo Changbin?"
"Hyunjin, biz hazırız. Amcam biraz kızdı ama Jisung'un kolunu alçıya aldı gelebilirsiniz."
"Aferin lan sana! Kralsın!" dedikten sonra telefonu kapatmış ancak kulağından ayırmadan bağırmıştı.
"NE? AMAN TANRIM İYİ MİSİNİZ? NEEEE? KOLU MU KIRILDI? OHAA! TAMAM GELİYORUZ!" Jeongin müziğini bastıran bağırışlarla kaşlarını çatıp odasından çıkarak merdiven korkuluklarından sarktı. Gözleri dövünüp sızlanan Hyunjin'i bulunca konuştu.
"Ne bağırıyorsun be?! Ne olmuş?"
"Aaaah Jeongin ah! Başımıza bu da mı gelecekti?" Jeongin iyice meraklanıp merdivenleri indi. Karşısında kendini koltuktan koltuğa atan Hyunjin'e dikti bakışlarını.
"Ne oldu Hyunjin? Anlatsana!" Hyunjin sertçe konuşan genç ile rolü kesmiş ve açıklama yapmıştı.
"Changbin aradı az önce kaza geçirmişler!"
"Ne? Yanında Jisung da varmıymış? İyiler mi?" gencin arkasından gelen babası telaşla sormuştu.
"Changbin iyiymiş Seungmin hyung, Jisung'un kolu kırılmış ama! Zavallı çocuk! Ne acılar çekiyordur şimdi! Ya bir daha kolunu hiç kullanamazsa? Ya ölürse? Jisung olmadan nasıl yaşarız hyung? Onsuz biz ne yaparız? Ya bu zavallı Jeongin? O ne yapar Jisungsuz?"
"Hyunjin saçmalama kalk yanlarına gidelim!" dedi Chan ancak Hyunjin yüzünü garip şekillere sokmaya başlamıştı. Bir şeyler anlatmaya çalışıyordu da hiçbir şey anlaşılmıyordu. Sonunda pes edip konuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Listen To My Heartbeat [Hyunin]
FanfictionYetimhanede büyüyen Jeongin ve onu evlat edinen Chan ve Seungmin.