Güzel, karlı bir sabaha uyandı Jeongin. Kar taneleri usul usul süzülüyordu. Zaten karla kaplı toprağın üstüne yenileri ekleniyordu.
Erken uyanmış olan Jeongin ve Miya, abi-kardeş vakti geçiriyorlardı Miya'nın odasında, camın önünde. Miya, havada birleşerek kocaman olmuş taneyi işaret etti parmağıyla. Jeongin önce şaşırmış, sonra gülmüştü."Gökyüzünden düşen pamuk şekerler gibiler." dedi Miya. Jeongin kafasını sallayıp onayladı. Sonra kardeşine dönüp baktı. Koyu yeşil, kar taneleri ve geyik desenleri olan, peluş pijaması kardeşini tatlı gösteriyordu. Camdan dışarı bakmayı kesip ağabeyine baktı o da. Göz göze gelince gülümsediler birbirlerine.
"Çok tatlısın Miya." dedi Jeongin.
"Ağabey daha tatlı." Miya'nın cümlesine karşılık sarıldı ve saçlarından öptü. Çocuk kıkırdadı.
"İkiniz de çok tatlısınız." iki kardeş camdan ayrılıp arkalarına döndüler. Seungmin onlara gülümseyerek bakıyordu.
"Günaydın bebeklerim." dedi.
"Günaydın baba. Ne ara girdin içeri?"
"Az önce. O kadar dalmıştınız ki karları izlemeye, fark etmediniz."
"Çok güzeller baba. Keşke her zaman kar yağsa." dedi Miya. Seungmin kıkırdadı.
"O zaman hiç çilek yiyemezdin ama." dedi küçük oğlunun burnuna hafifçe dokunarak. Miya kıkırdadı ve ağabeyin sokuldu.
"Üstünüzü giyinip mutfağa gelin. Babanız kahvaltı hazırladı." Miya hemen ayaklandı. Gelinciklerine mamalarını verip üstünü giyinmeye koyuldu. Jeongin de ayaklanıp kendi odasına gitti. Çoktan uyanmış olan Jisung ona sırıttı.
"Günaydın bestie! Nerden?"
"Günaydın. Miya'nın yanındaydım." deyip üstünü değiştirdi. Hazır olduğunda arkadaşıyla birlikte mutfağa gitmek üzere odalarından çıktılar. Bu sırada tam karşılarındaki odadan gergin iki arkadaş daha çıkmıştı. Aralarındaki bu gerginliğin sebebi anlaşılmasa da hissediliyordu.
Seungmin ve Chan hazırladıkları sofraya oturan gençlere bakıp gülümsediler. Changbin ve Hyunjin arasında hissedilen ufak gerginlik dışında bir sıkıntıları yoktu. Bu seferlik görmezden gelip güzelce kahvaltılarını ettiler.
"Bugün kar fırtınası bekleniyormuş. O yüzden dışarıya fazla çıkamayacağız. Karla biraz oynar döneriz. Kayak yapmak tehlikeli olabilirmiş." dedi Chan. Gençler hemen homurdanıp surat astılar. Çocukları üzmek istemezdi ancak hava durumuna yapabilecek bir şeyi yoktu.
"Hadi ama çocuklar! Asmayın suratınızı. Birlikte oynayabiliriz. Sonra burada film falan izleriz ha? Ne dersiniz?" diye ikna etmeye çalışsa da başarılı oldu denemezdi.
Kahvaltıdan sonra herkes dışarı çıkmak için hazırlanmış, ikişer kez de Seungmin'in kontrolünden geçmiş ve dışarı çıkmışlardı. Kayak merkezinin kartopu savaşı için kurdukları, bölüm bölüm ayrılmış oyun sahası vardı. Chan ve Seungmin bugün orayı kiralamışlardı. Gençler buna çok sevinmişlerdi.
Oyun alanına ulaştıklarında savaş için iki ayrı takım oluşturdular. Hyunjin, Jeongin, Changbin kırmızı takım; Seungmin, Chan, Miya ve Jisung mavi takım olmuştu. Oyuna başlamak için iki takım da karşılıklı yerlerini aldı. Oyun alanı içindeki takımlara ait üç bayrağı ilk ele geçiren takım oyunu kazanacaktı. Herkes yerlerini aldıktan sonra oyun hakemi düdüğü çaldı.
Mavi takımda Seungmin ve Jisung kartopu yapıyor, Miya ve Chan topları fırlatıyordu.
Kırmızı takımda ise Changbin kartopu yapıyor, diğer ikisi atıyordu. Bir süre oldukları yerde birbirlerine kartopu atarak savaşan takımlar ilk atağa geçmişlerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Listen To My Heartbeat [Hyunin]
FanfictionYetimhanede büyüyen Jeongin ve onu evlat edinen Chan ve Seungmin.