51

541 71 88
                                    

Aynanın içinden geçip geleli bir ay geçmişti. Donghyuck ve Haechan ölmüş, Hyunjin hafızasını kaybetmiş, Daeman başka bir evrende sıkışıp kalmış, Jaemin tekrar hastalanmıştı.

Jeongin her şey için kendini suçluyordu. Kendini odasına kapatıyor, kimseyle konuşmuyor, yiyip içmiyordu. Tek yaptığı ikizlerin mezarını ziyaret edip ağlamak, mezarlıkta uyuyakalmak ve gözlerini odasında açmaktı.

Seungmin onun bu durumuna çok üzülüyordu. Oğlu günden güne gözlerinin önünde eriyordu duyduğu suçluluk ve üzüntüden dolayı. Her ne olursa olsun pozitif olmayı bilen bir çocuk, nasıl olurdu da böyle karanlığa gömülebilirdi? O olgun ve anlayışlı genç, şimdilerde kendine karşı fazla acımasızdı.

Seungmin artık endişelenmekten de öteydi. Korkuyordu. Gittikçe daha da zavallılaşan büyük oğlunun kendine bir zarar vermesinden korkuyordu.
O kalabalık evin içinde tek başına yaşayan oğlunun korkusunu yaşıyordu ve kendini iyi bir baba olamadığı için suçluyordu.

Küçük oğlu ise olaydan sonra ortadan bir anlığına kaybolup tekrar evin içinde beliren beş küçük gelincikle kalıyordu odasında. Miya her gece ağlayarak uyanıyor, kabusları onu rahat bırakmıyordu. Şahit olduğu sahneler her gece tekrar tekrar canlanıyordu rüyalarında.

Seungmin gecelerini iki oğlunu ve kuzenini devamlı kontrol ederek geçiriyordu. Neredeyse hiç uyumuyor, nöbet tutuyordu evlatlarının başında.
Bazen nöbeti Chan devralıyordu. Zavallı adam ne yapacağını şaşırmıştı son birkaç aydır. Oğlunu bulmuştu bulmasına da, pek hoş bulmamıştı. Kime ne teselli vereceğini bilmiyor, nasıl destek olacağına karar veremiyordu. Çocukları ararkenki hallerinden daha kötü bir haldelerdi resmen. İyi değillerdi, hem de hiç.

Tüm bunlar bir yana; Hyunjin esas ne olduğunu şaşıran kişi olmuştu. Aynadan geçtikten sonra ona akraba olduklarını söyleyen birtakım insanlarla yaşamaya başlamıştı. Adına Hyunjin diyorlar ve sürekli bir şeyleri hatırlatmaya çalışıyorlardı. Fakat Hyunjin'in pek bir şey hatırladığı yoktu.

Her şey fazla karmaşık geliyordu ona. Hele ki sürekli bir şeyler hatırlaması için sıkıştırmaları... Kötü hissettiriyordu. Bunaltmaları bir yana Hyunjin de hatırlayamadıkça suçluluk hissediyordu. Sürekli anlatılan şeylerden bıkmıştı. Tek istediği biraz yalnızlıktı. Bu yüzden o da odasına kapanıyordu sürekli. Kimseyle iletişim kurmuyordu. Zaten konuşma dillerine alışması zor olmuştu. Henüz oturtamamıştı bile. Yazı yazmayı ise... Onu bile unutmuştu.

Bu yaşına kadar nasıl gelmişti? Ailesi gerçekten kimdi? Hangi dünyaya aitti? O tam olarak kimdi?
Bu soruların net bir cevabı yoktu onun için. Doğruları hiçbir zaman öğrenemeyecekti. Anlatılan hiçbir şey cevap olmayacaktı sorularına. Bunu biliyordu.

*

Tam bir ay bir hafta sonra Chan, ailesinin  korkunç bir bunalımda öylece savrulmasına daha fazla katlanamamış ve alanında uzman bir aile psikoloğu ile görüşme ayarlamıştı. Bir pazar günü zar zor herkesi toplayıp arabaya bindirmiş ve kliniğe doğru yol almıştı.

Vardıklarında Chan öncülüğünde kliniğe girmiş, görüşecekleri psikoloğun odasının önüne kadar gitmişlerdi. Kapıda duran masada sekreter onları karşıladı, lobiye yönlendirdi ve doktora haber verdi.
Kısa bir süre sonra sekreter gelip randevuyu alan Chan'ı doktor ile görüşmesi için götürdü. Chan kapıyı çalıp içeri girdi. Orta yaşlı, sevimli bir gülümsemesi olan doktor karşıladı onu.

"Hoşgeldiniz, nasılsınız?" dedi adam güler yüzüyle. Elini uzatan adamla tokalaştı Chan.

"Hoş bulduk. İyiyim siz?"

"Sağolun. Buyurun oturun." diyerek sandalyeyi işaret etti doktor. Chan hızlıca oturdu.

*

Yarım saat kadar içeride kaldı Chan. Doktor ile görüşmesi bittiğinde dışarı çıkıp ailesinin yanına gitti. Küçük bir tebessümle baktı ailesine.

Listen To My Heartbeat [Hyunin]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin