Jeongin o hafta boyunca sessizliğe gömülmüş, okulda dersleri ve kardeşi dışında hiçbir şey ile ilgilenmemiş, okuldan sonra da odasına kapanıp saatlerce ders çalışmıştı.
Cuma akşamı yine sessizce okuldan dönüp odasına çıkmıştı. Öylesine düşünceliydi ki büyükanne ve büyükbabasının evde olmadığını fark etmemişti. Ona yapışan hala ve neredeyse yaşıt olduğu amcası da yoktu. Çünkü o öğlen uçakla evlerine dönmüşlerdi. Büyükannesi ona büyük çilekli bir pasta bırakmış, halası ise o ve kardeşine birer örgü peluş bırakmıştı.
Odasına girer girmez çalışma masasına kuruldu üzerini bile değiştirmeden matematik soru bankasını çıkartıp okulda takıldığı ve babasına sormaya çekindiği soruyu tekrar okumaya başladı.
Anlamadığını hissetmeye başlamıştı. Elini alnına vurup ofladı. Saçlarını çekiştirerek sessiz bir çığlık attı. Sinirleniyordu. Düşünmekten kafayı yemek üzereydi. Bu rüyalar, bayılır gibi uyumalar, ne zaman uyuduğunu ya da uyandığını anlayamaması... Sinirlerini bozuyordu. Manalı manasız bu rüyaların bir kısmının gerçekle ilintili olduğu düşüncesi onu tedirgin ediyordu.
Seungmin, oğlunun bu halinden memnun değildi. Eşinin isteği üzerine onu biraz yalnız bırakmış, çektiğini düşündükleri büyüme ve olgunlaşma sancılarını tatmasını izlemişti. Ancak eşinin aksine Jeongin'in bu denli derse gömülmesini ve sessizleşmesini normal bulmuyordu. Bu sessizlik olgunlaşma sancıları değil, bir depresyon belirtisiydi ona göre.
Kayınvalidesinin yaptığı pastadan üç dilim kesip tabaklara yerleştirdi. Bardaklara meyve suyu doldurup tepsiye dizdi. İlk önce küçük oğlu Chinen'in kapısını çaldı. Chinen seslenmek yerine kalkıp kapıyı açtı.
"Anne?"
"Nasılmış benim bebeğim? Ders mi çalışıyorsun?" oğlanın çalışma masasına ilerleyip tepsiden bir tabak ve bardağı masaya bıraktı.
"Evet, öğretmen çok fazla ödev verdi. Korece yazımı düzeltmeliyimmiş. Bazı küçük hataları yapıyorummuş ama yine de iyiymişim." dedi. Seungmin gülümseyerek çocuğun başını okşadı.
"Pastanı güzelce ye zihnin açılsın. Zorlanırsan da bana ya da babana git tamam mı?"
"Tamam, teşekkür ederim anne."
"Afiyet olsun bebeğim."
"Anne?" Chinen'in seslenmesiyle çıkmak üzere olduğu kapıdan geri döndü.
"Efendim oğlum?"
"Sana baba demem gerekiyormuş değil mi?" Seungmin kafasını iki yana salladı.
"Bana nasıl seslenmek istiyorsan öyle seslen. Kimsenin bunun için seni yargılamasına izin vermem. Hem ben anne demeni daha çok seviyorum."
"Teşekkür ederim." dedi Chinen kocaman gülümseyerek. Seungmin de ona gülümseyip odadan çıktı.
Üst kata çıkıp Hyunjin'in odasına girdi. Kapıyı biraz sesli açtığı için Hyunjin korkuyla sıçramıştı. Seungmin kıkırdayıp Hyunjin'e ilerledi.
"Ne yapıyorsun? Yine gömülmüşsün kalın kitaplara." dedi alayla.
"Hyung çok zor ya! Ölüyorum anlasana ölüyorum! Tüm bunları ezbere bilmek ama sınavda aklına gelmemesi çok sinir bozucu!" dedi ağlamaklı bir sesle. Seungmin önüne bir dilim pasta ve meyve suyunu bırakıp saçlarını okşadı.
"Ara ver biraz üç gramlık beynin erimek üzere canım kuzenim. Afiyet olsun." deyip odadan çıktı.
"Sağol hyung ya!" diye arkasından bağıran Hyunjin'e aldırmadan oğlunun odasına gitti. Kapıyı çalıp içerden ses gelmesini bekledi ancak Jeongin o kadar dalmıştı ki düşüncelere kapının çaldığını fark etmedi.
Seungmin bir kez daha vurup ses alamayınca yavaşça kapıyı açıp içeri girdi. Oğlunu masasının başında oflayarak saçlarını çekiştirirken görünce endişeyle seslendi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Listen To My Heartbeat [Hyunin]
FanfictionYetimhanede büyüyen Jeongin ve onu evlat edinen Chan ve Seungmin.