31

1.2K 170 26
                                    

"Merhaba Yang Jeongin."

"AĞABEY!"

"Do- Dong- Donghyuck?" Jeongin elinden tutuğu kardeşini arkasına doğru çekti burada olmasına şaşırdığı beden yavaş ve sakin adımlarla ona yaklaşırken.

"Duydum ki beni çok özlemişsin. Ben de özledim tabi, gelip göreyim dedim. Nasıl? İyi yapmış mıyım?" yüzündeki gülüşle çok korkunç görünüyordu Donghyuck.

"Nasıl buldun? Burayı, beni nasıl buldun!?"

"Birkaç tanıdık sayesinde diyelim." Jeongin'e iyice yaklaşmış, elini yanağından süzülen gözyaşlarına çıkarmıştı.

"Hasretinden ağlıyorsun demek? Beni bu kadar özlediğini bilseydim beklemez, gelirdim. Biliyorsun her zaman gelmişimdir. Hayatını mahvetmek için."

Donghyuck'un kahkahası kulaklarını delip geçerken gözlerini açtı. Üzerine eğilmiş Hyunjin ve Miya'ya baktı.

"Kendine geldi!" Miya önde oturan ebeveynlerine seslenmişti.

"Jeongin iyi misin?"

"Rüya mıydı?" dedi derin bir nefes vererek. Hyunjin kafasını dizlerine koyduğu genci oturttu. Saçlarını okşayıp gözlerinin önünden çekti. Miya hemen elindeki suyu ona uzatıp birkaç yudum almasını sağladı.

"Ne oldu?" Jeongin merakla baktı Hyunjin'e. Hyunjin omzunu silkti.

"Bilmiyorum. Dersim erken bitince sizinle birlikte eve gitmek için okula gelmiştim. Arabanın yanında bekliyorken Chinen'in bağırışını duydum. Yanına geldiğimde senin birden bayıldığını söyledi. Yerde öylece yatıyordun Jeongin." genci kendine çekip sıkıca sarıldı Hyunjin.
"Seni öyle görünce çok korktum." dedi.

"Ben, iyiyim. Neden bayıldım bilmiyorum." saçlarını okşayan el yanağına inmiş, gözyaşlarının çizdiği ıslak yolları silmişti.

"Öğrenmek için hastaneye gidiyoruz."
Chan sürücü koltuğundan konuştuğunda iki gencin ona dönmesini sağlamıştı. Chinen ise hala korkuyla elini tuttuğu ağabeyine bakıyordu. Jeongin'in elini sıkmasıyla gülümsedi.

"İyisin mi?"

"İyiyim Chinen."

"Eminsin mi?" Jeongin kıkırdayarak cevapladı.

"Eminim Chinen, merak etme."

Hastaneye vardıklarında Chan hemen koşup bir tekerlekli sandalye alıp gelmişti. Hyunjin kucakladığı genci yavaşça sandalyeye oturttu.

"Yürüyebilirim baba, boşuna meşgul ediyoruz." deyip ayaklandığında Hyunjin hemen yerine oturttu.

"Kal orda. Tekrar bayılabilirsin."

"Sen tutmaz mısın?" Jeongin'in cümlesiyle bir an afalladı Hyunjin.

"Ne? Ah tabi, tabiki tutarım! Ne diyorsun?" Jeongin kıkırdayıp Hyunjin'in elini tuttu. Chan sandalyeyi sürmeye devam ederken de bırakmamıştı. Acilden girip ilk muayenesini olduktan sonra doktorun istediği testleri verip beklemeye başladılar. Jeongin müşahede odasında Seungminleyken Chan, Hyunjin ve Chinen koridordaydı.
Jeongin ile ilgilenen doktorun müşahede odasına girdiğini gören Chan hemen peşinden girdi.

"Jeongin'in değerlerinde bir problem yok. Şekeri de tansiyonu da gayet iyi. Vitamin değerlerinden bahsetmiyorum bile. Genç arkadaşımız büyük ihtimalle son sınıf olmanın verdiği stresten dolayı ufak bir baygınlık geçirmiş. Taburcu olabilir, serumu bitince evinize gidebilirsiniz."

Chan doktoru anladığını belirtmek amacıyla kafasını salladı. Doktor serumun düğmesini çevirip biraz daha hızlı akmasını sağladıktan sonra müşahede odasından çıktı.
Jeongin fazlasıyla düşünceli görünüyordu, baygınken gördüğü rüyayı birden hatırladığında korkuyla yerinden sıçradı.

"Donghyuck!" dedi. "Donghyuck'u gördüm. Onun yüzünden bayıldım!" odadaki gözler bir saniyeliğine ona sonra da Chinen'e döndü.

"Hayır, onu görmedik ağabey." sözleri meraklı bakışları cevapladı.

"Hayır hayır, rüyamda. Bayıldıktan sonra Donghyuck'u gördüm." Jeongin tekrarlayınca Hyunjin elini sıkıca kavradı.

"O burada değil, olsa bile biz varız Jeongin. Seni koruyacağız." dedi. "Kimsenin sana zorbalık yapmasına izin vermem." diye ekledi fısıldayarak. Jeongin'in yüzünde bir gülüş belirdiğinde o da gülümsedi.

Yarım saat sonra serumu bitmiş ve eve doğru yola çıkmışlardı. Jeongin biraz da olsa tedirgindi. İçinde garip bir şekilde huzursuzluk vardı ve geçmiyordu.
Eve vardıklarında kapıyı açan Lucas ve Hannah bir süre itiştikten sonra Jeongin'e sıkıca sarılıp geçmiş olsun dileklerini iletmişlerdi.
İçeri geçtiklerinde büyükanne ve büyükbabası da onu sarıp sarmaladıklarında kendini fazlasıyla güvende hissediyordu.

"Aç mısınız? Yemek var, ısıtayım mı size?" dedi büyükanne.

"Kurt gibi açım anne!" dedi Chan gerinerek. Annesi yüzünü buruşturdu.

"Sana sormadım hayırsız! Torunuma soruyorum ben." tatlı kadının dediklerine Chan bozulurken diğerleri kahkahalarla güldü.

"Aslında aç değilim. Uyusam size ayıp etmiş olur muyum?" Jeongin'in mahcupça sorduğu soruya kadın gülümseyerek cevap verdi.

"Ne ayıbı yavrum? Git dinlen sen." Jeongin herkese iyi geceler dileyip babalarına birer öpücük verdikten sonra merdivenleri çıkıp odasına girdi. Yatağına uzanıp tavanı seyretmeye başladı.
Bu gördüğü üçüncü veya dördüncü garip rüyaydı. Bir anlam vermiyordu. İlk ikisinde Jaemin'i ve kedi Liloria'yı  görmüştü. Sonrasında kedinin Haechan'a ait olduğu ortaya çıkmıştı. Diğer bir rüyasında ise Haechan'ın kardeşinin mezarını görmüştü. Garip bir şekilde hepsi birbiriyle hem bağlantılı hem de bağlantısızdı. Sanki birileri ona bir şeyleri anlatmaya çalışıyordu.
Ne yapacağını bilmiyordu. Sadece uyumak istedi ve gözlerini sıkıca yumdu.
.
.
.
.
.
.
.
.

Merhaba ben E.
Uzun süre beklettiğimiz için ve kısa bir bölüm olduğu için özür dileriz.
Sadece yaşadığımızı haber vermek istedik.
(Daha doğrusu ben istedim N ölü gibi yatıyor pek iyi değil.)

Hepinize anlayışınıza dolayı teşekkür ederiz.
Yeni bölümler çok yakında gelecek.

Listen To My Heartbeat [Hyunin]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin