"Aşkım mı?"
"Lafın gelişi o çok takılma." dedi gözleri gözlerimdeyken. Babamın öksürmesiyle birbirimizden uzaklaştık.
"Hyunjin kalk git üzerini değiştir elini yüzünü yıka gel yemek koyayım."
"Bir yemek vereceksin koyduğun şarta bak!"
"Şart değil bu adab-ı muaşeret! Ayrıca biz normal insanlar buna temizlik de diyoruz ama sen pek bilmiyorsun!" Hyunjin, babamın söylenmelerine daha fazla katlanamayarak kalkıp gitti. Babam da tezgaha dönüp onun için bir tabak hazırlamaya başladı.
"Kalbini kırmasına izin verme." dedi arkası bana dönükken.
"Hım? Anlamadım." babam bana dönüp 'gerçekten mi?' bakışı atmıştı. Evet bildiğimiz bakışıyla konuşmuştu. Derin bir nefes aldı.
"Hyunjin'e izin verme. Ayrıca babalarını da salak yerine koyma."
"Baba ben öyle bir şey yapmadım! Sadece, öyle bir şey yok. Olmaz yani, niye olsun? O senin kuzenin ve ben de oğlunum-" babam sözümü kesti.
"Jeongin, tamamen yanlış anladın. Kim olduğunuzun bir önemi yok, eğer güzel bir ilişkiniz olursa buna karşı çıkmam ama Hyunjin'in kişiliği biraz yavşaktır. O yüzden kalbini kırmasına izin verme dedim. Tamam mı?" babam konuştukça kızarıp utançtan oturduğum yerde küçülmüştüm.
"Tamam ama öyle bir şey yok! Gerçekten yani cidden yok!"
"Yoksa yoktur Jeongin, sakin ol." diyip gülmüştü babam. Niye şimdi böyle bir konuşma geçmişti ki aramızda yani? Bundan hiç hoşlanmadım. Bu sırada Hyunjin üzerinde pijamalarıyla mutfağa girmişti. Bana bakıp gülümseyince yemeğime döndüm. O da gelip yanıma oturdu.
"Sen niye pembesin çiçeğim?"
"Hastayım ondandır." dedim soğuk çıkan sesimle. Aslında soğuk çıkmasını istememiştim. Tabağımı alıp ayağa kalktım. Tezgaha koyup geri gidecekken babam elimden tuttu.
"Bulaşıklar?"
"Makineye." diye tamamladım babamı. Tabağımı makineye yerleştirdim.
"Aferin bebeğime!" yanağımdan öptü.
"Ben biraz uyuyacağım." Hyunjin bana bakıp kaşlarını çatmıştı. Hızlıca mutfaktan çıkıp odama gittim. Balkonumdaki peluşlarımın arasına oturdum. Büyük tilki peluşumu kucaklayıp kafamı kafasına gömdüm.
Erken değil miydi? Yani sonuçta ben, ondan hoşlanmıyorum. İltifat almak herkesin hoşuna gider. Sadece iltifat etmesi hoşuma gitti o kadar. Daha fazla düşünmemeliyim yoksa saçma sapan şeylere inanmaya başlayacağım.
Kalkıp çantamdan defterlerimi aldım ve çalışma masama gittim. Felix'e mesaj atıp bugün işlediğimiz derslerin notlarını istedim. Birkaç dakika sonra Felix yaklaşık on sayfa not göndermişti. Notları tek tek defterime geçirdiğim sırada aklıma bugün Felix ve Jisung'un tuvalette gizlice konuştukları gelmişti. Benden ne sakladıklarını çok merak etsem de mesaj atıp sormayacaktım. Nasılsa kokusu yakında çıkacaktı.
Neredeyse bir saat kadar olmuştu notları yazıp üzerinden tekrar tekrar geçişimden bu yana. Artık sıkılmış, ne yapacağımı bilmeyerek aşağıya inmiştim. Hyunjin televizyon karşısında elinde patlamış mısırıyla kaşlarını çatmış oturuyor, bir şeyler izliyordu. Mutfağa gidip babama baktım ancak yoktu. Odasında olduğunu düşündüm ama tekrar yukarı çıkmak için çok üşengeçtim. Buzdolabını açıp bir süre öylece içine baktım. Sonra dişime göre bir şey bulamayıp geri kapattım ve salona döndüm.
Hyunjin'in yanına oturmak yerine hemen çaprazındaki tekli koltuğa oturdum. Dikkatini televizyondan çekip bana verdi. Kaşlarını çatmış beni izliyordu şimdi. Tek kaşımı kaldırıp 'ne?' der gibi kafa salladım. O da 'hiç' der gibi omuz silkti. Televizyonu izlemeye devam etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Listen To My Heartbeat [Hyunin]
FanfictionYetimhanede büyüyen Jeongin ve onu evlat edinen Chan ve Seungmin.