Hyunjin
Doktor görüşmesinden sonra evde biraz daha ses vardı. Yemek masasında herkes oluyordu mesela. Her Salı ve Perşembe film izliyorduk beraber. Jeongin bana okuma yazma, matematik gibi bilmediğim şeyleri öğretiyordu. Seungmin odamızı birleştirmişti Jeongin ve benim.
"Aynı odada kalacaksınız ve bu sizi yakınlaştıracak." demişti. Haklıydı, dediği gibi oldu. Jeongin ile arkadaş gibi olmuştuk ama...
İçimde ona karşı durduramadığım bir his var. Kendimi tutamıyorum. Bazen ona sarılmış buluyorum kendimi. Ona her ne olursa olsun temas etmek istiyorum. Bu el ele tutuşmak olur, çarpışmak olur, öpüşmek... Her neyse...Hayır, her neyse değil! Onu öpmek istiyorum! Sanırım bunu yapamam. Ona her dakika sarılmalıyım! Sürekli yanında olmalıyım ve onu korumalıyım. Bir başkasının ona bakmasını bile istemiyorum!
O, o kadar güzel ki! O kadar iyi kalpli, o kadar nazik, o kadar güzel, çok güzel...Ama bunlar doğru gelmiyor. Onu sevmem doğru gelmiyor. İçimdeki bu hisler güzel olduğu kadar buruk. Onu sevmek bir şeye, belki de birine ihanet ediyormuş gibi hissettiriyor.
"Hyunjin?" kapım açıldığında düşüncelerimden sıyrıldım. Jeongin bana bakıp gülümsedi.
"Üçden fazla kez çaldım ve cevap vermeyince açmak zorunda kaldım. İyi misin?"
"Evet, iyiyim. Dalmışım." dedim gülümseyerek.
"Ne düşünüyordun bu kadar derine dalacak?" kapının girişinden ayrılıp yaklaşmaya başlayınca paniklemiştim. Sanki düşüncelerimi kolayca görebileceği şekilde yatağımın üzerine sermişim de onları toparlıyormuşum gibi elimle birkaç defa yorganıma vurup silktim.
"Hey? Sorunumuz mu var?" dedi kıkırdayarak. Panik olmuş halime gülüyordu.
"Ha- hayır! Yok elbette. Neden sorunumuz olsun ki?"
Lanet olsun Hyunjin kekeleme! O daha çok gülerken ben biraz daha panik olmuş, titreyen ellerimi saklamaya çalışmıştım. Yanıma oturup saklamaya çalıştığım ellerimi tuttu."Panik yapma, tamam. Merak etmiyorum ne düşündüğünü. Sormayacağım bir daha." dedi.
"Peki, tamam."
"Bahçeye çıkalım diyecektim. Babam bizi akşam yemeğine çağırana kadar biraz vakit geçiririz."
"Olur." dedim. Tuttuğu ellerimi bırakmadan çıkardı beni odadan. Merdivenlerden inerken hala tutuyordu. Salondan açılan kapıyla bahçeye çıktığımızda koluma girdi. Biraz ilerkediğimizde esen rüzgar bedenini sarstı.
"Waow! Soğukmuş!" diyerek iyice sokuldu bana. Kıkırdadım bu hareketine.
"Ne yapıyorsunuz siz?! Çabuk içeri geçin! Hava buz gibi!" Seungmin bağırarak çağırdı bizi. Jeongin koşarak bahçenin ortasına ilerlerken beni de kolunda sürüklüyordu.
"Yavaş ol! Düşeceğiz!" dememe kalmadı birlikte yere kapaklandık. Burnumun dibindeki otlara bakarken Jeongin kahkahalar atarak yerde oturur pozisyon almış bana gülüyordu. Beni ensemden tutup çekerek kafamı bacağına koyarken Seungmin'in kafasını iki yana sallayarak uzaklaştığını görmüştüm.
Uzamış saçlarımı okşadı. Ben ona uzandığım yerden öylece bakarken o da bana gülümsüyordu. Bugün bana ne kadar da çok gülümsemişti böyle. Sanki bilerek yapıyor gibi.
Bir anlığına gözüm soğuk rüzgarı kesilen gökyüzüne değdi. Üzerime düşen tanelere baktım dikkatle. Beyaz, her biri birbirinden farklı, irili ufaklı kar tanelerine baktım...Anlıma düşen bir tanesiyle Jeongin'in gözleri büyüdü şaşkınlıkla. Ardından mutlulukla havaya kaldırdı başını.
"Kar..." dedi. Kahkaha attı. Sonra bana dönüp baktı.
"Kar yağıyor!" diye bağırdı bu sefer. Hızlıca kaldırdı beni yerden. Kendi de kalkıp içeri koştu hızla.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Listen To My Heartbeat [Hyunin]
FanficYetimhanede büyüyen Jeongin ve onu evlat edinen Chan ve Seungmin.