8

2K 262 83
                                    

Seungmin ve Jeongin bir süre daha birbirlerine sarılıp ağlamışlardı. Seungmin eliyle ağlaması yavaşlayan çocuğun gözlerini sildi. Saçlarını okşayıp yanaklarından öptü.

"Güzel oğlum benim." dedi Seungmin ellerini birleştirip. Jeongin gülümsedi ve babasının gözlerine baktı, başını göğsüne yasladı. Daha huzurlu hissediyordu biraz öncesine nazaran. Seungmin kollarını daha sıkı sardı oğlunun bedenine.

"Aşağı inelim, Chan kahvaltıyı hazırlamıştır çoktan."   Jeongin kafasıyla onayladı babasını.

"Önce yüzünü yıka birtanem. Sonra da üzerini değiştir, olur mu?" Jeongin yine kafasıyla onayladı ve odasındaki banyosuna girdi. Yüzünü iyice yıkadı, kurulayıp dışarı çıktı. Giyinme odasına girip kapıyı kapattı. Odanın sonunda üzerinde WWF amblemi olan bir dolap dikkatini çekmiş, oraya doğru ilerlemişti. Dolabı açtığında tişört, eşofman, polar ve daha bir sürü aynı amblemi ve bazı hayvan figürlerini taşıyan -özellikle soyu tehlike altında olan kızıl tilki-  ürünler vardı. Dolabın iç kapağındaki kağıdı yeni fark etmiş ve eline almıştı.

'Sevgili oğlumuz;
Çevrene duyarlı ve saygılı biri olarak yetişmeni, etrafındaki hayvanları sevmeni, doğamızı koruyan biri olmanı temenni ediyoruz.
Her ay WWF market alışverişi ile hem senin adına bağış yaptık hem de doğa için bir adım attık.
Buna seninle birlikte devam etmeyi planlıyoruz.
Geri dönüştürülmüş malzemeler ile üretilen ürünler doğaya ve insan sağlığına zarar vermeyecek şekilde üretiliyor. Kazanılan gelir ise daha iyi bir doğa için harcanıyor.
Seni seviyoruz ve geleceğini koruyoruz.'

Jeongin gülümseyip kağıdı yerine astı. üzerine dolaptan bir kızıl tilki figürlü tişört giydi. Altına da siyah bir eşofman geçirdi. Dolabın rafında duran küçük sepetten yine bir kızıl tilki figürü olan bileklik taktı. Dolabını kapatıp giyinme odasından çıktı. Yatak odasına geçti. Kapısının önünde bekleyen babasının yanına gitti.

"Dolabımı  gördüm, hepsi çok güzeller. Teşekkür ederim," biraz duraksadı ve "baba." diye tamamladı cümlesini. Seungmin'in yüzünde güller açtı bir anda.

"Hepsi senin geleceğin için. Harcanan hiçbir şeyin önemi yok." kolunu oğlunun omzuna attı. Merdivenlere yönelip aşağı indiler.

Chan kahvaltıyı hazırlamış, sorfayı kurmuştu. Meyve sularını bardaklara doldururken sarmaş dolaş içeriye giren baba oğula baktı. Dün geceden sonra garip bir sessizliğin olacağını düşünüp içini sıkıyordu sabahtan beri ancak içeri giren ikili düşündüğü gibi olmayacağı konusunda ona umut veriyordu. 

"Günaydın sevgilim."

"Günaydın Chan."

"Günaydın baba."

"Günaydın Jeongin-" Chan tezgaha koymak üzere olduğu sürahiyle birlikte hızla Jeongin'e döndü. Jeongin sevimli bir şekilde gülümsüyordu.

"Baba mı?" dedi Chan. Gözleri dolmuş, sesi titremişti. Jeongin kafasını sallayarak onayladı.

"Baba." dedi. Chan sürahiyi bırakıp tezgahtan ayrıldı. Hızlıca gidip oğluna sarıldı.

"Teşekkür ederim." diye fısıldadı ağlamaklı sesiyle. Jeongin kocaman gülümsüyordu. Duygusal anı Seungmin bozdu.

"Hadi Chan! Bu kadar mızmız olma! Oğlumuz aç, bırak da kahvaltı etsin."

"Karışma sen cadaloz, kesin sen de ağlamışsındır." diye yanıtladı eşini Chan.

"Hem de hüngür hüngür."
Sarılmayı bırakan babasının ardından Jeongin kıkırdayıp yerine geçti. Masadakileri iyice incelemeye dalmışken Chan onu böldü.

"Merak etme acı yok. Alerjin olduğunu biliyoruz."

"Teşekkür ederim baba." deyip ellerini birleştirdi ve dua etti. Sonra önündekileri afiyetle midesine indirdi.

Bugüne dün geceden çok daha iyi başlamışlardı. Jeongin kendine ve yeni ailesine bir şans daha vermeye hazırlanıyordu yavaş yavaş. Chan ve Seungmin ise ebeveyn olmayı öğrenmeye çalışıyorlardı.
Zamanla her şey yerine oturacak ve problemleri daha kolay çözebileceklerdi.

Ne de olsa zaman her şeyin ilacıydı. Ya da gerçekten öyle miydi ki?

Listen To My Heartbeat [Hyunin]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin