26

1.4K 193 95
                                    

Bir lunapark ya da bir kafeye razıydım. Bilmiyorum belki de bir deniz kenarı falan. Ya da sinema, alışveriş merkezi? Ancak şuan hiç tahmin edemediğim bir yere gelmiştik. Bir mezarlığa. İlk buluşma için oldukça tuhaf bir yerdi.

Arabayı mezarlığın girişinde durdurup kemerini çözdü. Ben de aynı şekilde onu takip ettim. İnip birkaç adım attık. Haechan etrafını kolaçan etti. Görünürde kimse yoktu. Ben de bir süre etrafıma bakındım bu sırada Haechan bana seslendi.

"Jeongin, buraya gel." elini uzatıp elimi tuttu ve ilerlemeye başladık. Sorgulamadan peşinden gidiyordum ama bir yandan korku bedenimi yavaşça ele geçiriyordu.

"Neden buraya geldik?" diye sordum sonunda. Cevaplamadan yürümeye devam etti. Biraz ileride çiçeklerle donatılmış bir mezar vardı. Mezar rengarenkti. Tıpkı bir kış bahçesi gibiydi. Etrafı oyuncaklarla doluydu.

"Haechan? Neden buradayız?" dedim tekrar. Biraz daha ilerleyip mezarın başında durduk. Mezar taşında yazan ismi okuduğumda şaşkınlığımı gizleyemedim. Haechan bana dönüp gülümsedi.

"Biliyorum, bu biraz garip ancak aklıma başka bir şey gelmemişti. Yani planlı da değil, tesadüf veya rastlantı da. Seni onunla tanıştırmak için getirdim. Yoldayken aklıma bu gelebildi. Lunapark ya da diğer şeylerden daha özel olması için." Haechan'ın elini bırakıp mezar taşına dokundum. Elimi ismin üzerinde gezdirdim birkaç kez.

"Bu, bu çok saçma. Kardeşinin adı Haechan ve senin adın da öyle?" ona baktım ve kafamı iki yana salladım.
"Anlamıyorum." dedim.

"Evet bu biraz saçma. Kardeşim öldükten sonra adını adımda yaşatmak istedim. O benim her şeyimdi. Onu kaybetmek her şeyimi kaybetmekti." dolan gözlerinden birkaç damla akıp gitti yanaklarından.

"Neden? Neden bana anlatıyorsun? Bir iddia sadece ve beni bu kadar özeline sokman ne kadar doğru?" gözyaşlarını silip avucumu yüzüne koydum. "Donghyuck, ağlama." dediğim şeyi fark etmemle birden irkilip elimi çektim yüzünden. Birkaç adım uzaklaştım.
"Üzgünüm." dedim.

"Donghyuck kim? Sana bu kadar kötü ne yaptı ve sen hala atlatamıyorsun?" diye sordu. Geçiştirmek istiyordum ancak üsteleyeceğine emin olduğum bakışlarını gözlerimle buluşturuyordu.

"Yetimhanede bana eziyet eden biriydi. On yıla yakın bana eziyet etti. Yapmadığı hiçbir şey yoktu. Şikayet edemiyordum  çünkü ona bir yerlerden kalan yüklü miktarda bir para vardı ve onu müdüre rüşvet olarak veriyordu. Müdür de böylelikle bana ve şikayetlerime  göz yumuyordu." Haechan birden sarılmış kollarının arasında kaybolmama sebep olmuştu.

"Ben Donghyuck değilim Jeongin. Senden hoşlanıyorum ve sadece bir şans istiyorum. Biliyorum senin için sadece bir iddia olduğunu ama bunu bir deneme olarak görsen ve eğlenmemize baksak? Söz veriyorum gerçekten istemediğini anladığın anda bir son vereceğiz. Bana güvenebilirsin." sımsıkı sarılıyorken söyledikleri gözlerimi yaşartıyordu. Beni hem tedirgin edip hem sakinleştirmesi garip hissettirmişti. Yavaşça geri çekildi ve yüzüme dikkatle baktı.

"İyi misin?" kafamı sallayıp onayladım.

"Ya sen?" diye sordum.

"Gayet iyiyim. Haechan ile tanıştığına göre gidebiliriz." dedi ve elimi tuttu. Rahat hissetmiyordum ancak izin verdim. Arkamıza dönüp son kez mezara baktık. Gözüm ölüm tarihine takılmıştı. Haechan, yaklaşık on yıl kadar önce ölmüştü. Ölüm tarihi Donghyuck'un yetimhaneye gelme tarihiyle yakındı. Aklıma gelen şeyle kafamı salladım. Olamazdı. Hayır! Sadece bir tesadüftür. Kesinlikle!

Mezarlıktan çıkıp arabaya doğru yürürken Haechan'a baktım. Bir süre daha inceledim. Arabanın kilit sesiyle kendime gelip yolcu koltuğuna oturdum.

Listen To My Heartbeat [Hyunin]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin