"Az konuşmuşlar, çok bakışmışlar. Ama ikisinin de gönlü birbirini sevmiş."
-Sabahattin Ali
...
🌼
"Hiçbir yerde yok!"
Sinirden saçlarımı yolup yerimde tepinirken ablam ise dağıtmış olduğum salonuna öfkeyle bakıyordu.
"Buranın hali ne İklim? Salonun altını üstüne getirmişsin!" dedi, burnundan soluyor ve her an terliğini kafama fırlatacak bir modda yüzüme bakıyordu.
Ama benim sebebim onun bu öfkesinden daha önemliydi.
"Abla ya... Annemizin her zaman taktığı toka bendeydi ya."
Parça parça, sesim titreye titreye konuşurken ağlamamak için kendimi sıkıyordum. Ağlarsam ablam kızardı, biliyorum. Çünkü ağlamamı hiç sevmez, hep anlattıkları annem gibi güçlü olamadığımı söylerlerdi. Ama ben güçlüydüm. Annemin güçlü kızıydım.
"Ee, bunun dağılmış salonumla ne ilgisi var?" dedi ablam, dümdüz yüzüme bakarken alt dudağımın titremesine engel olamıyordum.
"İşte o kayboldu abla. Hep saçımdadır ya da takmadığım zamanlar bileğimde veya çantamdadır. Yanımdan hiç ayırmadığım annemin eşyalarından biridir. Ama hiçbir yerde yok!" dedim kaybetmiş oluşuma içimden küfürler yağdırırken.
Ablam sıkıntıyla nefes verdi. Annemin tüm eşyalarını saklar, ablamla onları kullanarak annemin her daim yanımızda olduğuna inanırdık. Bahsettiğim toka da bu eşyalardan herhangi biriydi. Ama benim için önemi o kadar büyüktü ki her an ağlayabilirdim.
"Eve baktın mı?"
Konuşursam ağlarım korkusuyla başımı aşağı yukarı salladım. "Her yerin talan olduğuna bakarsak burada da yok.. Eh, senin yaşam alanın ya ev ya da burası olduğuna göre dışarıda düşürmüş olmalısın. Maalesef yapacak bir şey yok. "
Ablamın pek de umut verici olmayan konuşması beni daha da üzerken salondaki vitrine yönelip bir daha bakmaya başladım.
"Vaov! Ne oldu burada böyle?" diye sordu Çağan, ağzına yiyecek bir şeyler doldurmuş şekilde salona girdi. Şaşkın yüz ifadesiyle etrafa bakıyordu.
"İklim, annemizin olan tokayı kaybetmiş de onu arıyor. Belli ki burada da yok." Ablam tarafından acı gerçek tekrardan yüzüme vurulduğunda burnumu çektim.
"Ağlıyor musun sen İklim?" diye sordu ablam, hemen başımı iki yana salladım. "Ağlamıyorum tabi ki. Sadece biraz üzgünüm.."
Ablam tekli koltuklardan birine oturduğunda Çağan da ikili koltuğa yayıldı. Ben ise vitrine inatla bakmayı sürdürürken Çağan konuşmaya başladı.
"Sen onu bırak da dün akşam ne oldu onu anlat. Doğum günü falan bir şeyler dedin."
Tokayı bir türlü bulamıyor olmanın huzursuzluğuyla kıvranırken Çağan'ın sorusunu duymazdan gelip şüpheyle ona yöneldim.
"Ben tokanın nerede olduğunu tahmin ediyorum. O kadar çok yemek yiyorsun ki kesin onu da yemişsindir Çağan!"
Ellerimi belime koymuş, kızgın ifadeyle ona bakıyordum. Şaşkınca ellerini havaya kaldırdı. "Kuru iftira! Henüz toka yemeye başlamadım baldız. "
"Aç ağzını, bakacağım!"
Bir anda üzerine atıldım ve beni engellemeye çalışan Çağan'ın ağzını saçma bir şekilde açmaya çalışıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞKI VİRANE
Romance"Hep böyle çocuksu mu bakar senin gözlerin?" Enseme doğru yayılan sıcak nefesi, tenimi yalayıp geçiyordu. İçim titrerken, devam etti şiir okuyan yumuşak sesi. "Hep böyle içinde uzak bir ışık mı yanar? Bakışlarında beni dinlendiren bir şey var; Kıyıs...