34. Bölüm • Kasım •

756 130 431
                                    

Merhabalar 💫

Cuma günü yoğun olacağım için bölümü paylaşmaya vaktim olmayacak muhtemelen. Bu yüzden geç olmasındansa, bir gün öncesinden yayınlamak istedim.

Çok uzun bir bölüm oldu. Yorumlarınızı bekliyorum. Keyifli okumalar dilerim. 🧚‍♀️

"Birine sevdalanmak, donmuş bir gölde, nerede ve ne zaman kırılacağını bilmene imkân olmayan ince buzlar üzerinde yürümek anlamına gelmiyor muydu?"

-Zülfü Livaneli
...

🌼

"Son zamanlarda gayet iyiyim. Terapiler çok iyi geldi, düzenli olarak gidiyorum. Bazen Onur da eşlik ediyor bana." dedi Ecrin. Çaydanlığı ocağa bırakırken, ben de çay tepsisini elime aldım. "Ataklarım azaldı. Olacak gibi hissettiğimde, kendimi sakinleştirebiliyorum."

Gülümserken kafamı yana çevirdim. "Senin adına çok seviniyorum Ecrin. En mantıklısı buydu zaten. Diğer türlü kendini de yıpratıyordun." Mutlulukla nefes alırken başımı iki yana salladım. "Böyle her şey çok yolunda, çok seviniyorum."

"Sizde de yolunda mı her şey?" diye sordu. Birlikte mutfaktan çıkıyorduk. Yüzümdeki gülümseme genişlerken onaylarcasına kafa salladım.

"Bu yıl kafanı başka şeyle meşgul etmek yok. Sadece sınav odaklı olacaksın. İşe gelmek de yok." Salona girdiğimde, görüş alanıma giren Yağız'ın direktiflerini duyuyordum. Muhatabı, üçlü kanepede oturan Onur'du.

"Ama abi ben bir işte çalışmazsam nasıl olacak?" diye sordu Onur. Ecrin, onun yanına oturuverdi. "Dedemden kalan emekli maaşıyla da olmaz. En azından boş günlerimde gelsem, onun karşılığını alsam..."

İlerledim ve teklide oturan Neşe teyzenin yanına gidip tepsiyi ona doğru eğdim. "Teşekkür ederim canım kızım." dedi. Gülen gözleri suratımdaydı. Tatlılıkla tebessüm ettim.

"Oğlum ne zaman ders çalışacaksın? Olmaz öyle şey. Hem sen maddi kısmı niye dert ediyorsun? Ben halledeceğim." dedi Yağız, kaşları çatıktı.

İkinci bardak çayı içmek istemeyen ve de getirdiğim kurabiyelerden iştahla yiyen Ceylin'i es geçerek, Yağız'a yöneldim. Onur'la ciddi konuşmasının arasında gözlerimi bulan gözlerinin yumuşadığını fark ettim.

"Abi olur mu böyle? Zaten dershane masraflarını sen karşılamak istedin." dedi Onur. Bu arada Yağız, benim ve kendi çay bardağını aldı ve önündeki sehpaya bıraktı. "Şimdi de böyle söylüyorsun. Ben çok altında kalıyorum." diye devam ediyordu Onur.

Yağız, ardımda kalan Onur'u görebilmek için kafasını ileriye uzattı çünkü tam önünde duruyordum. "O ne demek Onur? Biz abi-kardeş değil miyiz?" dedi. Tepsiyi masaya bıraktım. "Kızlar benim için nasılsa, sen de aynısın. Sen bir üniversiteye gir, önce bu hallolsun. Sonra nasıl yapmak istersen..." Pıtı pıtı Yağız'ın yanına kuruldum.

"Abi en azından bazı günler geleyim. Seni de yalnız bırakmak istemem." Çay bardağıma uzandım.

"Onur." dedi Yağız, uyarırcasına. Uzatma diyordu gözleriyle.

"Aman oğlum! Yağız doğruyu söylüyor. Ha Ceylin ve Ecrin, ha sen... Yeter bu kadar bu muhabbet." dedi Neşe teyze.

"Sağ olun abi. Şu zamana dek, bize o kadar yardımcı oldunuz ki... Hakkınızı ödeyemem." Ecrin, sevgilisini sevgiyle izliyordu. Arada abisine çevrilen bakışları da aynı, hatta daha fazla sevgi doluydu.

AŞKI VİRANEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin