İnsan neyi ister, arzu ederse onu en büyük eksikliği zanneder. Bu değişmez bir kuraldır. Fakat işin aslı bu değildir. En büyük eksiklik insanın görünmez bağlarla bağlı olduğu bir şeyi, yada kişiyi kaybetmesidir. Yitirilen şeyin sonrası tam bir yoksunluk halidir. Önce ruh bütünlüğü bozulur, sonra beden sağlığı.
Mustafa ve Yusuf, Vedat'ın yanından dönerlerken çevirdikleri bir faytonla karanfil sokağın başına kadar gelip, indiler.
O muhteşem hava da ağaçlı yolu kuş sesleri eşliğinde yürüyerek geçme fikri boy verdiği için.
"Abi sana bir şey soracağım. Birini şiddetle merak ediyor olmanın sebebi nedir?"
Hemen yanındaki kardeşine baktı Yusuf "Sor" dedi ve kinayeli ses tonunu normale eşitleyip peşine cevabını ekledi "Pek çok sebebi olabilir. Mesela insan çok yabancısı olduğu ve hiç tanımadığı, ona farklı gelen birini yada bir şeyi gayri ihtiyari merak edebilir. Bu çok olası ve normal bir durumdur. Yada ilgi duyduğu kimse onda hiç fark etmeden merak duygusunu uyandırmış olabilir. Ve daha bir çok şey. Sebebini yalnızca sen bulabilirsin"
Mustafa düşünceli bir şekilde onaylayıp bakışlarını önüne çevirdi.
"Her şey çok garip bir hal almaya başladı"
"Mesela, ne gibi?"
"Yaniii..."
"Anlatamak istersen din.."
"Aslında isterim. Fikirlerin benim için önemli" diye hızlı bir giriş yaptı Mustafa abisini hayrete düşürürken "Şimdi sürekli yolumun kesiştiği ve her karşılaşmanın mutlak suretle kötü bir şekilde sonuçlandığı biri var. Daima olur olmadık yerde karşıma çıkıyor. Ve beni gördüğünde genelde sinirlenip çıkışıyor. Sonra bir de Servet amcanın kızı Ayşe var. Hatırlıyorsun değil mi çocukken bana çektirmediği kalmamıştı. Tam bir eli maşalıydı. İşte bu iki kişi ben de benzer bir hissiyat uyandırdı. Tam anlamıyla çözemediğim şeyler oluyor"
"İlk bahsettiğin kişiyi tanımıyorum. Fikir beyan edemem fakat şimdi bütün suçu Ayşe'ye yükleme. Sen de ona az çektirmedin. Aslında kızcağız sadece, sana karşılık veriyordu. Bize karşı gayette iyiydi. Bence sorunu biraz kendinde aramalısın" dedi Yusuf.
"Sen de şimdi onun tarafını tutma abi. Biraz deli, biraz da asabiydi işte" dedi ve konuşma orada, fireni patlayan ve yokuş aşağı kaçan araba gibi süratle ilerledi. Ve duvara çarptı.
"Merhaba Yusuf abi"
"Merhaba Ayşe" diye karşılık verdi Yusuf.
O sıra da genç kız yeniden hedefine kitlenmeyi başardı "sensin deli"
Yusuf şaşkınlıkla Mustafa'ya baktı. Nasıl bir tesadüftü ki, yine olanlar olacaktı. Biraz acıdı kardeşine. Fakat elinden gelen bir şey yoktu. Artık çocuk değillerdi ve meselelerini kendileri halletmelilerdi. Başıyla gideceğini işaret edip bahçeye geçti.
"Sen nereden çıktın yine! Bizi mi dinliyordun"
"Babama yemek getirdim. Hem sana hesap verecek değilim. Bahçenin de dışındayım üstelik."
"Neyse ne! Neden bizim konumuza dahil oluyorsun?"
"Ya biliyor musun, sen bir nebze dahi değişmemişsin. Hala gıcık ve uslanmaz bir halin var" dedi. Gözlerinden alev çıkıyordu.
Mustafa'nın ise aklı azıcık dağılmıştı. Diğer kızla Ayşe aynı kişi olabilir miydi?
"Ne bakıyorsun öyle" dedi ve utanıp gözlerini yere indirdi. 15, 20 saniye sonra "Lütfen şu bakışlarını üzerimden çek artık!" diye ekledi
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güz Sancısı (Beyzadeler Konağı)
General FictionYaşamaya başladığı his karmaşası beraberinde bir sarsıntı ile geldi Yusuf'a. Bu o değildi. Başını daha da dikleştirip tek kaşını kaldırdı. "Senin için hazırladığım sürprizi beğenmişsindir umarım. Malum gizlenmek beni epey uğraştırdı. Ama değdi. Ve y...