Tatlı tatlı esen ılık meltem bile yüzünde ki soğuğu kırmaya yetmedi genç adamın. Aynı yerlerden defalarca geçti. Bazen hızlı bazen ise görünmeyecek kadar hissiz.
"Gülnihal..... Şükür buldum seni" dedi durdu ve ellerini dizlerine dayayıp büyük bir nefes aldı karısını görmesi ile.
Gülnihal ise korkudan küçük bir kuş gibi kanatlanmak üzereyken kocasınının sesi ile gözlerini yerden çekip koştu ona doğru.. Sonra bir adım önünde durdu göz bebeklerini, göz bebeklerine hizaladı başını usulca kaldırıp.
Bulmuştu onu.. Demek ki aramıştı. Belki endişelenmişti de kendisi için. O an burnunun direği sızladı garip bir his ile. Ve yapmak istediği tek birşey olduğuna kanaat getirdi.
'Sarılsam... azcık' diye geçirdi içinden.. Ne olurdu ki biraz sarılsa? Yusuf'tan bir şey eksilmezdi. Gülnihalden'de. Hem sarılmak güzel şeydi.. Dokunmanın en yalın en masum hali. İlla sevenler mi sarılırdı?"İyi misin?" diye sordu Yusuf kendisine ilk kez bu kadar derin bakan karısına..
"Yusuf" diye seslenmesi üzerine genç adamın sol kaşı havaya kalktı..
"Özür dilerim"
Ne için özür diliyordu? Kurs için izin istememişti. Eve de geç kalmıştı. İkisinden biri olmalıydı nedeni. Bunu düşününce öfkesi tekrar alev aldı Yusuf'un.
"Ne için?" diye sordu usulen.
Ve Gülnihal gözlerini kapatıp sarıldı.. Gölgesinin bile kendisini korumaya yeteceği adama... "Bunun için.. Hani hep dersin ya sen 'kafana estiği gibi davranıyorsun' diye.. Esti yine birşeyler" dedi sustu yanağını kocasının omzuna dayadı ve ekledi "Böyle kalalım lütfen.. Şuan ihtiyacım var"
Yusuf aynı pozisyonunu koruyordu. Ama kolları bir kaç kez kalkacak gibi olmuştu. Yine de engelleyen bir şeyler vardı. Sadece kalbine ulaşamamışlardı. Çünkü Gülnihal'in sarıldığı ilk saniye de midesinde bir yanma, boğazında ise bir düğüm hissetti. Ve o cümleler. Karısının dilinden dökülen her şey ince birer taş gibi ağır, ağır düştü içine genç adamın. Belki çöl zannettiği bahçeleri bahara gebeydi. Ve yine belki Rahman papatyalar ekmişti o taş yüreğine... Olabilir miydi? Olabilirdi.. Nasibine düşmüş ise kaldırım taşları bile çiçeklenirdi...İnsan mı geri duracaktı alnına yazılandan.
"Neden bu kadar korktun?"
"Biri vardı" dedi hiç düşünmeden telaşla ve göz bebekleri cam gibi ışıl ışıl parlarken.. Ve Yusuf'un ikna olmamış bakışlarını fark edince yineledi "Biri vardı.. Yemin ederim"
"Kendi kendini korkutmuş olmayasın sakın? Gece karanlığı insanı hep yanıltır"
"Hayır" dedi Gülnihal tutkundu ve sustu. Aklına anında düşen İstanbul'un o güçlü lodoslarını aratmayacak cinsten olan fırtına, yanlış yaptığını fısıldamıştı kulağına. Eğer olan biteni tamamen anlatırsa Yusuf bir daha kursa gitmesine izin vermezdi. Hatta belki evden çıkmasına bile yasak getirebilirdi. gözlerini yerden çekip Yusuf'a baktı.. Bakışlarında ki kızıllığı gördü. Alnında ki çizgileri, çatmaktan iki kaşının ortasını mesken eden öfke izlerini.. Ve emin oldu. Bu adam az önce yaşadığı şeyleri öğrenirse Gülnihal'i bir suçlu gibi ev hapsine tabi tutabilirdi. Birde eziyet etmeyi sevdiğini hesaba katarsak kesinlikle yapardı bunu.
"Haklısın sanırım kendimi korkuttum" dedi.. Ve bir kaç metre ilerleyip Yusuf'a döndü "gelmiyor musun?"
Yan yana olmasa da eve gittiler. Gülnihal önde Yusuf ağır adımlarla hemen ardında... Konuşmadılar.. Çünkü ikisi de Gülnihal'in bir deli cesareti ile sarılmasını düşündü durdu.. Biri düşünmeden yaptığı eylem için biraz pişman oldu, utandı ardına bakamadı. Diğeri ise sinirine narkoz etkisi yaparak kızgınlığını uyuşturan minik bir temasın bariz etkisini hissetti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güz Sancısı (Beyzadeler Konağı)
General FictionYaşamaya başladığı his karmaşası beraberinde bir sarsıntı ile geldi Yusuf'a. Bu o değildi. Başını daha da dikleştirip tek kaşını kaldırdı. "Senin için hazırladığım sürprizi beğenmişsindir umarım. Malum gizlenmek beni epey uğraştırdı. Ama değdi. Ve y...