Yağmur bulutları gökyüzünde ahenkle raks ederken fırtına yer yüzündeki hakimiyetini ilan etmeye başlamıştı. Coğrafi konum baz alınırsa hiçte normal bir doğa olayı ile karşı karşıya değildi İstanbul halkı. Çünkü adeta gök deliniyor, yer yüzü patlamaya hazır bir volkan gibi çatırdıyordu.
Saniye, saniye şiddetlenmeye devam eden fırtına sebebiyle Güz konağına giden yolun iki tarafına asker misali dizilen asırlık çınarların dalları büyük bir hışırtı ile dalgalanmaya başlamış, yağmur damlaları gök taşı misali ağır ağır inmeye yüz tutmuştu. Akabinde ardı ardına etrafı siyah bir kızıllığa bürüyen şimşeklerle birlikte her yer ürpertici bir hal almıştı. Karanlık, uğultulu ve oldukça ıslak.
Yağmurun şiddetlenmesi ile birlikte konağın en büyük oğlu Yusuf heybetli adımlarına biraz daha hız verdi. Geniş omuzlarından ceketinin alt kısmına doğru süzülen yağmur damlaları İstanbul'un gözde delikanlısının sert mizacına gönderme yapıyordu sanki. Üzerindeki siyah uzun ceket kuvvetine kuvvet katıyor, her adımı taşlı yolu inletiyordu. Elindeki o dönemin asil beyzadelerinin kullandığı baston da bu genç adamı şiir kitaplarından fırlayan en güzel dizeleri kıskandıracak kadar güçlü betimliyordu.
Yusuf dik başı ve hiç bir rotaya değmeyen koyu kahverengi gözleri ile savaşta en önde ilerleyen süvariler gibi arzı endam ederken, asmalı mescidin etrafındaki genç kızlar kendi aralarında fısıldamaya ve küçük seslerle kıkırdamaya başlamışlardı bile. Hepsi o sinsi ve iç geçirici bakışlarını çevrenin en yağız delikanlısı üzerinde birleştirmişlerdi.
Dilden dile dolaşan konağın büyük oğlunu görebilmek için saatlerce aynı yerde bekleyenler oluyordu. Kimi hacıya, hocaya gidip muskalar yazdırıyor ,kimileri dur durak bilmeden dua edip adaklar adıyor, hatta ve hatta geceler boyu istek namazları kılıyorlardı. Bu adam artık onların arasında bir efsaneye dönüşmüştü, bu da rekabetin daha keskin, daha acımasız olmasını sağlıyordu. Yusuf'un gönlü kendilerine düşsün istiyorlardı. Ama nafile. Taş kalpli bu genç adam bırakın birine gönül düşürmeyi, göz ucu ile dönüp bakmıyordu bile hiç bir kıza.
Bazen ise İstanbul'un sayılı konaklarında yaşayan zengin güruha mensup ailelerin kızları da annelerini Güz konağına gönderip Yusuf'un validesinin ağzını aratıyorlardı. Bir umut işte... Anneler için gözde damat adayı olan bu genç adam, genç kızların rüyalarına hatta dualarına konu oluyordu. Onu görenlerin çoğu izdivaç hayali ile yanıp tutuşuyordu. Garip olan da bu ya işte delikanlı ise hiç bir kızı istemiyor hatta validesi Serra hatunun bütün ısrarlarına rağmen evliliğin e'sini dahi ağzına almıyordu. Bu durum elbette ki evin diğer genç beyzadelerinin de dikkatini çekiyordu. Özellikle Yusuf'un bir küçüğü olan konağın yakışıklı ve haylaz oğlu Mustafa, abisinin bir an önce zevcesini seçip kendine ve konağın diğer genç beylerine yol açmasını istiyordu. Hatta her ne kadar çekiniyor olsa da abisine bu konuda şaka yollu takılmaktan da geri durmuyordu.
Ama söz konusu Yusuf olunca annesi dışında, kimse baskı yapmaya ve aynı konuyu defalarca açmaya cesaret edemiyordu. Lakin bu durum gündemi değiştirmeye de yetmiyordu aslına bakılırsa. Konağın kalfasından tutunda bahçıvanına kadar kapalı kapılar ardında gizlice konuşuluyor , Yusuf beylerinin ne zaman kabuğunu kırıp bu soğuk suretten çıkacağını deli gibi merak ediyorlardı.
Sert, gizemli, kendi kabuğunda ve çok gözde. Zamanın İstanbul'un da çok sık kullanılan bir deyimin ete kemiğe bürünmüş hali gibiydi.. İpek yolundan Tebriz'e oradan da dünyanın merkezi İstanbul'a kumaş getiren tüccarların paha biçemediği Hint kumaşı misali Yusuf da günden güne nam kazanıyor erişilirliği azalıyordu.
Genç adam Asmalı mescit yolunun sonuna geldiğinde bir an duraksadı ve siyah kahküllerinden yüzüne doğru süzülen yağmur tanelerini sağ eli ile silip yavaşça başını iki yana hareket ettirdi.
Bir karşılaşmaya doğru adım attığının farkında değildi. Yazgı, kul tarafından kontrol edilemezdi ya hani, istediği kadar planlı hareket etsin, kader ipinin üzerinde yürür de kendi yolunda ilerlediğini zannederdi insan. Yusuf gibi..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güz Sancısı (Beyzadeler Konağı)
Aktuelle LiteraturYaşamaya başladığı his karmaşası beraberinde bir sarsıntı ile geldi Yusuf'a. Bu o değildi. Başını daha da dikleştirip tek kaşını kaldırdı. "Senin için hazırladığım sürprizi beğenmişsindir umarım. Malum gizlenmek beni epey uğraştırdı. Ama değdi. Ve y...