Zeliha konuşmanın seyrini tahmin ediyor olsa da, böyle bir finali aklından dahi geçirmemişti. Çok değil bir kaç dakika önce hayatının en güzel anını yaşamış olmanın serseri heyecanı üzerine çökmüşken, elleri ile kıyafetinin kol ağızlarını çekiştirmeye devam ediyordu..
"Cevap vermeyecek misin?"
Yüzünde belli belirsiz gezinen gülümseme söndü. Daha fazla direnemeyecekti. Kendini serbest bırakınca önce bir kaç damla göz yaşı süzüldü pembe yanaklarından aşağıya. Sonra bir kaç tane daha. Onları akmadan yakalamak için işaret parmağıyla hızlıca sildi. Ama hemen ardından yenileri gelmeye devam ediyordu.
İstemsizce titreyen dudaklarını güçlükle araladı. O an orada hayata tutunma sebebinin Hamza'ya karşı beslediği hisler olduğunu bir kez daha fark etti. "Ben" dedi. İçini çekti. Anlaşılan oldukça zor konuşacaktı. Büyükçe bir nefes aldı ve gözlerini kırpmadan onu izleyen ve vereceği cevabı bekleyen Hamza'ya baktı "Hatırlıyor musun dut ağacına çıkarken düşmüştüm. Kolum incinmişti. Sağ dizimde de küçük bir yara açılmıştı. Ama sanki bir yerim kopmuş gibi uzun süre ağlamıştım" Buğulu sesi ile küçücük güldü konuşmanın arasında.
"Sonra ben bir daha asla dut ağacına tırmanmadım. Çünkü sen ne zaman canım dut istese benim için toplardın. Üstelik bunu hiç sana söylememiş, senden istememiş olmama rağmen" Hamza'nın göz bebekleri de duygu yüklü parlarken Zeliha çözülmeye başlayan dilinin bağlarını söküp attı.
"Aynı yaşıtız ama beni hep korudun. Elin daima üzerimdeydi sanki sen çocuk değilmişsin gibi. Ne zaman ağlasam beni mutlu etmek için aşağıdaki metruk binanın bahçesinden papatya toplar getirirdin, çok seviyorum diye. Oranın papatyadan çok ısırgan otları ile dolu olmasına aldırmadan" Hamza istediği cevabı alamamış olsa da hiç sabırsızlanmadan aynı ifade ile dinlemeye devam etti "Her yerim kabarır ve kızarırdı. Hatta Ömer abim dalga geçerdi domates diye" dedi.
Zeliha bir kez daha güldü sessizce "Biliyorum. Benim için yaptığın her şey bir not defteri gibi duruyor burada. Tek bir satır eksiği yok. Sen benim hayatımdaki en büyük şansımdın Hamza. Çocukluğumsun benim, oyun arkadaşımsın. Hatta ilk ve son arkadaşım. Şimdi de yol arkadaşım olmak istiyorsun. İçim dışım bu kadar seninle doluyken sana nasıl hayır derim"
"Nasıl" dedi Hamza şaşkınlıkla.
"Talip olduğun ömür zaten senin. Yani evet diyorum" Hiç tereddüt etmeden bir çırpıda söyleyiverdi "Seninle evlenirim"
İkisi de göz yaşlarını tutamadı o an. Aynı mesafede birbirlerine bakarken hislerini özgür bıraktılar.
Nasıl bu kadar temiz ve güzel sevilirdi onca sene. Koca bir çocukluk ve gençlikte. Hiç kirlenmeden, dillendirilmeden. Sessiz ve içten içe nasıl bu kadar güçlenebilirdi? O güzel bakışma sonrası kalp ritimleri biraz normale dönünce "Hanımım ne dedi?" diye endişeli bir soru yöneltti Zeliha.
Hamza kıvrılan dudakları ile cevap verdi "Eğer merak ettiğin annemin onay verip, vermediği ise, verdi. Hatta çok sevindi. Şimdiye kadar düğünü planlamış olabilir hatta bir kaç kişiye çıtlatıp muhakkak örgütlemeye başlamıştır. Onu nasıl tutacağız hiç bilmiyorum"
Zeliha rahatladı hafif bir gülümseme yayıldı beyaz suretine ve yeşil gözleri ışıldadı. Hamza'nın zaten gözlerinin içi gülüyordu.
"Bulunduğu yeri güzelleştirme gibi bir etkisi var. Sanki çöle düşse çiçek açacak" dedi içinden..
Gülnihal kollarını pencerenin önüne dayamış ve başını da üzerine yatay şekilde bırakmış gökyüzünü izlerken Yusuf ise odanın sağ köşesindeki minderin üzerinde bir süredir ihmal ettiği ilmihali okumakla meşguldü. Kapağını kapatıp kitapların olduğu rafın sağ tarafından 5. ve 7. iki kitabın arasına yerleştirdi. Ve yatağın kenarına oturdu Gülnihal'e dönük şekilde..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güz Sancısı (Beyzadeler Konağı)
General FictionYaşamaya başladığı his karmaşası beraberinde bir sarsıntı ile geldi Yusuf'a. Bu o değildi. Başını daha da dikleştirip tek kaşını kaldırdı. "Senin için hazırladığım sürprizi beğenmişsindir umarım. Malum gizlenmek beni epey uğraştırdı. Ama değdi. Ve y...