Zaman hızla akmaya devam etti memur kılındığı üzere. Tıpkı dere yatağına yağmur sonrası uğrayan sel gibi hoyrat ve sabırsız. Akşamı geceye taşıdı, bir hamal gibi , geceyi de sırtına sardı, sabaha ulaştırmaktı maksadı.
Gece yarısını henüz geçmişken konağa çevirdiler yönlerini. Kardeşlerin üçünün de abilerine olan hayranlıkları katlanarak artmıştı. Mert bir adamdı. Adaletli, korkusuz ve zeki. Akıl, kriz anında belli olur derlerdi ya hani, kriz anı yönetiminde de iyiydi Yusuf. Bazen..
"Aklı selim davranmakta fayda var, fevri olmak çoğu zaman kaybettirir" demişti. İyi bellemişti bunu, Gülnihal'den sebep.
Konağa girmeden hemen önce son cümle Ömer'den geldi "Ben senin yerinde olsam bu kadar sağlam ve sabırlı duramazdım abi, kim bilir kimlerin canını almıştım!"
"Yapamazdın" dedi Yusuf "Sen de yapamazdın. Ölmeyi hak etmediklerini düşündüğümü mü sanıyorsun? Asla! İnsan hayatına kıymet vermeyene kıymet verilmez. Fakat adalet diye bir kavram var. Herkes kendi biletini kendi keser ise düşünsene ne hale gelir Devleti aliyye. Bozgunculuk yayılır, fitne yayılır, dahası faili meçhuller.. Demem o ki; herkes kendi işini yapacak. Bu en başta devletimize borcumuz. Koskoca kolluk kuvvetleri bir kaç iti yakalayamıyor da halk kendi adaletini kendi arıyor mu desinler? İtimat şart Ömer, itimat şart!" Netliğini tok sesi perçinlemiş ve olan biteni o haliyle bile yargılar gibi bitirdi cümlesini.
Yusuf'un olaya baktığı yerden baktıklarında hak verdiler ona. Ama söylediklerinin kısmen kendi düşünceleri olduğunun da farkındalardı. Kardeşlerinin önünden onları suça sevk edecek konuşmalar da bulunamazdı fakat adı kadar emindi ki, bu işin ne olduğunu öğrendiğinde şiddetle muhtemel elinden bir kaza çıkacak, kendini dizginlemeyi başaramayacaktı. Belki çok daha kötüsü.
Bahçeye ilk adımlar oldukça sesiz oldu. Bütün pencereler karanlıktı. Yanan bir tek gaz lambası bile kalmamış olması herkesin uyuyor olduğunun göstergesiydi. Mustafa, Hamza ve Ömer'in eve girmesinin ardından Yusuf biraz bahçe de bakındı. Gözlerini kapatıp açtı ve uzunca ofladı. Tek eli ile tuttuğu ceketi hala omzundan aşağı sallanırken aheste adımlarla yürüyerek içeri girdi. Büyük kapının ardındaki üç sürgüyüde çekerek kilidi muntazam bir hale getirdi.
Mutfağa girdi, gözleri karanlığa alışınca masanın üzerindeki bakır sürahi'den bardağa bir miktar su doldurup üç yudum da içti. O kadarcık su içinin yangınını bastırır mıydı bilinmez ama boğazındaki kuruluğu gidermişti.
Konuşacak dermanı yoktu. Mental olarak çok yorulmuştu son günlerde. Aynı yorgunluk Gülnihal'e de sirayet etmiş olacak ki kocasını beklerken uyuya kalmıştı kız. Belki biraz da hamilelik ağırlığıydı koynunda gezdirdiği. Kapıyı olabildiğince yavaş kapattı, minimum ses çıkmasına dahi izin vermeden. Cam üzerinde yürüyormuş gibi ilerledi yüzündeki gülümseme ile pencere önünde uyuya kalmış kadına. Dışarıdaki ayazın soğuğu ile buğulanmış pencere Gülnihal'in yüzüne buz gibi dökülmüştü. Sönük ve cılız ışık kirpiklerinin gölgesini yanaklarına kadar düşürmüştü. Sağ elinin işaret parmağını hafifçe gezdirdi gölge düşmüş bölümlerde. Sonra kaşlarının üzerinde gezdirdi birer kez. Uyurken de çok güzeldi. Hem konuşmuyordu da. İyi ki uyumuş diye geçirdi içinden, konuşmaya mecali yoktu Yusuf'un. Dirseğinin üzerine bıraktığı başının altına sol elini yerleştirdi. Sağ elini ise belinden geçirip hiç sarsmadan kaldırdı onu. Son olarak yatırıp yorganı güzelce çekti üzerine. Yusuf üzerini değiştirip gelinceye kadar Gülnihal her zamanki uyku pozisyonunu almıştı yatakta. Sağ tarafına dönük, iki eli birden sağ yanağının altında ve dizleri kendine doğru çekilmiş. Bir müddet öylece izledi Yusuf. Kendince bir tedavi yöntemi geliştirmişti ve devam ettikçe iyileşiyordu. İyi geliyordu ona Gülnihal. Yanında, yakınında durması dahi evlaydı. Aynı şekilde uzandı yanına yüzü tamamen ona dönük bir vaziyette. Nefes alış verişine kulak kabarttı bir ara. Gayet rutin gözüküyordu. Peki ya nasıl bir kelebek gibi narin ve sessiz uyuyabilirdi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güz Sancısı (Beyzadeler Konağı)
General FictionYaşamaya başladığı his karmaşası beraberinde bir sarsıntı ile geldi Yusuf'a. Bu o değildi. Başını daha da dikleştirip tek kaşını kaldırdı. "Senin için hazırladığım sürprizi beğenmişsindir umarım. Malum gizlenmek beni epey uğraştırdı. Ama değdi. Ve y...