55.Bölüm

5.4K 381 87
                                    

Bir uğultu koptu geldi gecenin bağrından. Derinden ve sisi yırtarcasına..

Gözünü annesinin konağında açtı Gülnihal. Bir de uyurgezerlik mi çıkmıştı başına şimdi? İnanamıyordu. Büyüdükçe büyüdü göz bebekleri. Baktı hayretle. Bütün pencereler açıktı ve perdeler kendini yoğun rüzgarla bırakmış açık denizde seyreden bir gemi yelkeni gibi hunharca dalgalanıyorlardı. İçeriye siyah bir kızıllık hakimdi. Ve bu kızıllık bir buhranı anımsatmaktan öteye geçemiyordu.

'Buraya ne zaman geldim' diye düşündü kız. Rüyada mıydı? Hayır! Başını aşağı doğru eğip kıyafetlerine baktı. Hem de geceliği ile gelmişti. Ayakları çıplak ve çamurluydu. Geceliğinin etek kısmındaki dantel bölüm de ne yazık ki çamur içinde kalmıştı. İrkildi. Saçlarından sular damlıyor yanaklarını yol belleyip zaten ıslanmış olan omuzlarına kadar iniyorlardı 'Neden' dedi içinden 'yine neden bu haldeyim? Dayanamıyorum artık'

Bir ses duydu önce. Tahta zeminde demir bir bilye yuvarlanıyormuş gibi. Tok, yavaş ve ürkütücü! Bakışlarını ayaklarından çekip sesin geldiği yöne, üst kata doğru çevirdi istemsizce. Tam o sırada salondan geldiğini var saydığı garip tıkırtılar eşliğinde bu kez gözlerini tavandan çekip bir kaç adım ilerledi ve girişteki büyük salona göz gezdirdi.

Her şey biraz pusluydu. Sis kaplamıştı gözlerinin ulaştığı mekanı.. Uçuşan saçları yüzünün önünden hızla gelip geçerken ilerledi bir kaç adım.. Duvarda asılı olan guguklu saate baktı. Saat sabahın 5'ni gösteriyordu. "Sen çalışmıyordun ki" dedi şaşkınlıkla "Babam mı tamir etti seni?" Biraz daha ilerledi. İleri geri sallanmakta olan boş ahşap sandalyenin yanına vardı. Biraz tozlanmıştı ve üzerindeki ince pikenin bir kısmı yere değiyordu. Onun sallanıyor olmasına da anlam veremedi. "Sana da annemden başkası oturmaz ki, neden sallanıyorsun böyle" dedi. Hemen biraz ilerideki yemek masasının başına gitti. Üzerinde soğumuş iki tabak yemek, bir bakır maşrapa dolusu su ve üzerindeki örtünün yarısının açılmış olduğu bir somun taze ekmek duruyordu. Şaşkın bir ifade ile eğilip biraz daha yakından baktı "Peki sizi buraya kim getirdi" diye sordu ona yanıt vermesi asla mümkün olmayan diğer eşyalar gibi kendisini daima yanıtsız bırakacak olan tabaklara..

Masanın tam ortasında sönmek üzere olan gaz lambasına baktı sonra. "Ne kadar zamandır yanıyorsun ki bu hale geldin?" Anlayamadığı bir çok şey oluyordu yine.

Tam olarak o an büyük bir rüzgar esti pencerenin dışındaki ahşap panjurları dış duvara yapıştıracak kadar hızlı çarptı ve Gülnihal'in yeniden korkuyla irkilmesine, saçlarının hızla dalgalanmasına ve onun büyükçe bir nefes almasına sebep oldu. Bir kaç damla yaş süzüldü yanaklarından ve kendini tedirginliğin kollarına bıraktı genç kadın. Korkmuştu. Üşüyordu da. Üzerindeki gecelik çok ince ve ıslaktı. Daha da korkarak ürkek adımlarla, rüzgarın onu çağırdığı pencereye doğru ilerledi. Ahşap zemine değen ayakları çamurlu ve ıslak izlerini bırakırken. Ulaşmak istediği yere ulaştı ve baktı. Feri sönen gözlerinden yaşlar hızla süzülmeye başladı. Benzi sarardı, ruhu bir titremenin esiri oldu.

Savrulan perdeyi eli ile çekip bahçeye baktı. "Baba" dedi hıçkırarak..

Tam karşısında elinden tutan küçük bir kız çocuğu ile gittiği gün ki duruyordu babacığı. Hiç değişmemişti. Hafızası tazelendi.

"Seni çok özledim" dedi şiddetlenen ağlama duygusu ve titreyen sesi ile artık ulaşması asla mümkün olmadığı babasına.

"Özlemekten içim kızgın bir çöle döndü. Kuruyor gibiyim"

Babası arkasını dönüp giderken küçük kız dönüp baktı ona. Upuzun saçları vardı tıpkı Gülnihal'in ki gibi. Üzerindeki pembe fiyonklu beyaz elbise Gülnihal'in sandıkta sakladığı kendi çocukluk elbisesiydi. Ayakkabıları da babasının ona ve Dilruba'ya Beyrut'tan gelirken getirdiği ayakkabıya çok benziyordu. Ama o Gülnihal'in çocukluğu değildi.

Güz Sancısı (Beyzadeler Konağı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin