2. bölüm

25K 1.4K 299
                                    

Her dakika gücüne güç katan fırtına şehrin bir çok semtini sele teslim etmişti. Tüccarlar gemilerini limanlara demirlemiş, esnafın bir çoğu dükkanlarına o gün için kepenk indirmişlerdi.

Ve güzide İstanbul'un güzide insanları rahmetten sual olunmaz diyerek , istirahat için evlerine çekilmişlerdi.

Yağmur nedeniyle kentin kerpiç evlerinin rengi değişmeye devam ederken Yusuf Güz konağına yaklaşmıştı. Kiremitlere vurarak ardı ardına tok sesler çıkaran yağmur taneleri ve ellerini başlarına siper ederek sokakta koşuşturan insanların eşliğinde temkinli adımlarla ilerlemeye devam ediyordu. Diğerlerine nazaran oldukça sakindi.

Konağa giden yoldaki son sapaktan dönerken nereden geldiğini kestiremediği  köpek sesleri ile zemindeki gözlerini kaldırdı usulca. O gün için algıları tamamen farklı yönlendiriyordu onu. Sert bakışlarının mesken edindiği gözleri önce sağına, sonra soluna döndü fakat ortada köpek falan yoktu.

Oysa ses çok yakınından gelmişti. Bundan sonra yaşayacaklarının ilk şifresiydi o an, fakat genç adam bunu çok sonraları idrak edecekti.

"Hayr olsun" diye mırıldandı nereden geldiği belli olmayan ses için. Fakat duyduğu ses aklına yaklaşık yarım saat önce manifaturacının köşesindeki durumu getirmeye yetmişti bile. Heybetli adımları yavaşladı ve sanki orada gördüğü kız yine aynı asalet ve eda ile arzı endam etti gözlerinin önünde.

Genç adam önünde beliren pembe elbise ve pembe peçe içinde süzülen kızı tekrar düşündüğünü fark edince aklındaki düşünce bulutlarını dağıtmak istercesine başını sert şekilde salladı. "Köpeklerle konuşan delinin biriydi "diye bir kez daha mırıldandı. Bu cümlesi bir nevi,  tepkiydi. Yahut bir nevi olguyu kabullenememe durumu. Çünkü tekrar o anı hatırlamış olması yine onun suçuydu. 

Konağın bahçesine açılan çift kanatlı büyük ahşap kapının önüne geldiğinde sağ elini kaldırıp kapının üzerindeki aslan motifli tokmağa dokundu bir kez. Ve anında aralandı kapı. Konağın bahçıvanı Servet efendi gözüktü ardından.

"Hoş gelmişsin Yusuf beyim" diye selamladı genç beyini ellili yaşların sonundaki hafif kilolu orta boylu tonton adam. Yüzündeki yorgun gülümsemenin beraberinde gizlendiği yerden gün yüzüne çıkan çizgiler mahmurluğuna mahmurluk katıyordu adeta.

"Hoş bulduk" diye kısa ve net bir cevap verdi Yusuf kapıdan geçerken. Ve taş avlunun zemininde tok sesler bırakarak yürümeye başladı. Genç adamın ardından kapanan büyük kapının sesi konağa ulaşır ulaşmaz mutfaktaki fısıltıların konusu değişmişti.

"Gelen var galiba"

"Yusuf abi..  tokmağa bir kez vuran ondan başka kimse yok bu konakta" diye cevap verdi konağın yaşlı kalfası Döne'ye genç kalfa Zeliha.

"Doğru diyorsun. Yusuf bu" dedi yaşlı kadın ve mutfaktan çıkarak yukarı katın merdivenin aşağısından seslendi.

"Hanımım Yusuf geldi"

Konağa adımını atan adam hızla merdivenlere yönelip üst kattaki büyük salonda belirdi. Oğlunun sırılsıklam halini gören Serra hatun elindeki örgü şişlerini yanındaki sehpaya bırakıp hışımla kalktı pencerenin önündeki ahşap sandalyesinden.

"Aman yarabbi! Bu ne hal çocuğum?"

Validesinin telaşını net bir şekilde anlayan genç adam aynı sert ve mimiksiz ifadeyle yanıt verdi elini ıslak saçlarında gezdirirken. "Telaşa lüzum yok anacığım rahmete yakalandım"

"Tamam git hemen kurulan evladım ben Döne'ye söyleyeyim sobanın üzerine ıhlamur koysun. İçin ısınır "

Yusuf başı ile onaylayıp kapıya yönelmişti ki tekrar annesine döndü.

"Mustafa nerede ana?"

Serra hatun şişlerini tekrar eline alırken "Baban Ömer ve Hamza'yı Balattaki tersaneye götürdüğü için Eyüp'te ki dükkana Mustafa'yı gönderdi bugün. Akşama gelirler "diye yanıtladı 4 oğlundan en büyüğünün sorusunu.

Genç adam bir kez daha başı ile onaylayıp odasına yöneldi. Kapısını kapattıktan sonra önce üzerindeki ceketten sonra da gömlekten kurtuldu ve odanın içerisindeki banyoya yöneldi. Yağmur tenine nüfuz etmişti. 

Bu sırada Serra hatun da mutfağa inmişti.

"Akşam yemeği ne durumda Döne?"

"Bitti sayılır hanımım"diye yanıtladı 50 yıllık dostunun sorusunu. Biri hanım diğeri kalfa da olsa yarım asırlık dostlardı. Serra hatunun babasının ağa konağında birlikte büyümüşlerdi ve Serra hatun evlendiğinde de halayığını yanına istemiş Döne kalfa da seve seve gelmişti. Hatta ve hatta konağın 4 delikanlısını da birlikte büyütmüşlerdi.

"Bugün hava yağmurlu yemekler sıcak olsun Döne. Sende kilerden ıhlamur çıkarıp sobanın üzerinde kaynatıver Zeliha. Yusuf'um ıslanmış çok "

"Olur hanımım" diye bir ağızdan yanıt verdi kalfalar hanımlarının komutlarına. O sırada konağa teşrif eden diğer genç beylerin şen kahkahaları yankılanmaya başlamıştı. 

Kapıdan giren Ahmet beyi gören Serra hatun güzel bir gülümseme ile karşıladı eşini.

"Hoş geldin bey. Günün nasıldı?" diye sordu , sırtındaki ceketini kendi elleriyle alırken.

"Hoş buldum hatun. İyiydi hamd olsun. Evde durumlar nasıl?"

"Evde de her şey yolunda hamd olsun" dedi 40 yıllık hayat arkadaşına gülümserken. Serra hatun ve Ahmet bey birbirlerini ilk kez evlendikleri gece görmüşlerdi. O zamanlar gençler bir birine bakmaktan haya ederlerdi ki, kim kimi görüp sevdalansın. Ahmet beyin babası ile Serra hatunun babası, çocuklarını birbirlerine münasip görmüş ve izdivaçlarına karar vermişlerdi. Bu sebepten ilk kez evlendikleri gece görmüşlerdi birbirlerini. Ne garip, ne heyecanlı..

Oğulları için de böyle evlilikler istiyordu Serra hatun. Sevgi ve saygı temelli, güçlü evlilikler.

Özellikle Yusuf için.

Sert mizaçlı oğlunu gizlendiği zifiri ve soğuk kuyudan çekip çıkaracak bir kız bulmalıydı.

En güzelinden. 

Güz Sancısı (Beyzadeler Konağı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin