"Onun hakkında yanılmış olabilir miyim?" Saçlarını karıştırdı. Başını kaldırıp gökyüzüne baktı. "Neden düşünüyorum ki sanki. Bu işin beni alakadar eden kısmı nedir?" tekrar saçlarını dağıttı. "Bilmiyorum" büyükçe bir nefes aldı "Şu sıralar neyi bilmediğimi bile bilmiyorum"
Odasına çıktı. Karanlıktı. Umursamadı. Gömleğini çıkardı. Yüzünü yıkamak için banyoya yöneldi. Bir kaç dakika sonra ıslak saçlarını havluyla silerek çıktı. Baş ağrısı biraz daha yoğunlaşmıştı. Odanın orta yerinde durup iki eli ile havluyu sertçe gezdirdi saçlarında. Sonra sağ duvara dayalı ilk sandalyenin üzerine fırlattı. Gaz lambasını yakmak için hala bir girişimde bulunmamış olması şaşılacak bir şey değildi çünkü karanlığı hep çok sevmişti.
Üzerine bir şey geçirme ihtiyacı duymadan kolları ve bacakları açık şekilde, bir taş gibi ağır bıraktı kendini yatağının üzerine. Yoğun ve yorgunca aldığı bir nefesin ardından gözlerini kapattı, ancak zihninin gözlerini kapatmayı başaramadı. O gün şahit olduğu görüntü neden taze bir anıya dönüşmüştü bilemedi Ömer.
Tan yeli ağardı. Gün aydınlandı. Ve elinde bir buket çiçekle açılan ufuk çizgisinin etrafı beyaz bulutlarla kaplandı.
Yusuf gözlerini açınca başında dikilen Gülnihal ile karşılaştı. Gözlerini kısıp baktı ona doğrudan. Gülnihal ise biraz daha eğildi ve gözlerini sabitledi. "Hayırlı sabahlar. Bugün tam 15 dakika geç kaldın"
Yusuf hala tam uyanamamış olmanın verdiği tatlı sersemlik ile bakmaya devam ederken Gülnihal yanına oturdu ve konuşmaya başladı.
"Her zaman tam vaktinde kalkarsın ama bu sabah 15 dakika geç kaldın"
"Sen 15 dakikadır başımda mı bekliyorsun?"
Gülnihal başını sağa doğru eğip kaşlarını kaldırdı ve başını olumsuz anlamda salladı. "Hayır tam iki buçuk saattir uyanmanı bekliyorum. Bugün çok erken uyandım. Dahası uyandırıldım"
Yusuf hayretle bakarken devam etti "çok acayip bir şey oldu" Ses tonu heyecandan titrerken, şişerek küçücük kalmış olan gözlerindeki pırıltı kocasının yüzüne düşüp dudaklarının hafif üste doğru kıvrılmasını sağladı "minik bir sarsıntı ile uykudan uyandım. Zelzele gibi bir şey. Lakin içimde gerçekleşen bir sarsıntı. Yani nasıl söyleyeyim işte bir kıpırtı, bir pıtırtı. Ahhh... nasıl anlatsam, mısır patlıyor gibi, arka arkaya küçük ama hızlı bir kaç sıçrama oldu.." Sırıtan yüzünü kocasının yüzüne doğru daha çok eğdi ve kaşlarını olabildiğince yukarı kaldırdı "Bu ne demek biliyor musun?"
Yusuf anlamamış gibi davranarak yarı açık gözlerle başını olumsuz anlamda salladı.
"Anlasana işte. Bana 'ben buradayım anne' dedi. Tekmeledi beni"
Bir müddet öylece kaldı genç adam. Sonra daha fazla dayanamadı. Kendini geri çekerek sırtını yatağa dayadı ve Gülnihal'in başını da göğsüne gelecek şekilde kendine çekti onu. İki kolu ile sardı ve yanağına bir kelebeğin kanat çırpışı kadar narin ve yumuşak bir buse kondurdu.
"Seni çok seviyorum"
Gülnihal gözlerini kapatıp anın tadını çıkarırcasına biraz daha yerleşti en sevdiği yer olan, kocasının kollarına...
"Henüz görmemiş olsam da Asude'yi de çok seviyorum. Ve senin bu müthiş heyecanını da." Onu kendine bastırdı ve çenesini karısının başına dayadı, sag eli Gülnihal'in iki elinin birden üzerindeyken sol elini karnına bıraktı "Kıpırdama sakın, biraz böyle kalalım. Belki ufaklık bana da merhaba der"
Az önce hızlı ve soluksuz konuşan Gülnihal'in çıtı çıkmıyordu an itibariyle. Kalbi hızlanmıştı.. Dudaklarını ve gözlerini sıkı sıkı kapattı ve ruhunu özgür bıraktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güz Sancısı (Beyzadeler Konağı)
General FictionYaşamaya başladığı his karmaşası beraberinde bir sarsıntı ile geldi Yusuf'a. Bu o değildi. Başını daha da dikleştirip tek kaşını kaldırdı. "Senin için hazırladığım sürprizi beğenmişsindir umarım. Malum gizlenmek beni epey uğraştırdı. Ama değdi. Ve y...