Gece götürülürken zaman oldukça uzuyor gibi gelmişti Yusuf'a. Döndüğü her köşeyi, geçtiği her mevkiyi ve attığı her adımı zihnine kazımıştı. Ama şuan evine, karısına giderken beyni uyuşmuş gibiydi.
Zaman kavramını yitirmiş, yön ve yer bilgisi yok olmuştu sanki..
Başta Gülnihal olmak üzere kimseyi endişede bırakmamak adına bir an önce evine ulaşmalıydı.. Ormandan çıktığı an durdu. Etrafı alabora eden sis ağaçların esaretinden kurtulduğu bölümlerde daha baskın olduğu için önü gözükmüyordu.. Sadece belli bölgelerde ay ışığının zayıf yansıması boy gösteriyordu..
Kolunu başının hizasında kaldırdı. Babası Ahmet beyin iki yıl önce gemi ticareti sırasınsa okyanus ötesinden hediye olarak getirdiği avrupa işi ağır metal kol saatine baktı.. Durmuştu.. Olacak şey değildi. Şansızlığın bu kadarına inanmakta güçlük çekiyordu o an. Üzerinde bir terslik vardı ve ne kadar dakik olursa olsun başına hep hesaba katmadığı şeyler geliyordu..
'Eve gittiğimde tevbe namazı kılacağım mutlaka' diye geçirdi içinden. Suçu kendinde aramıştı. Fark etmeden günaha girmiş olmalıydı.. Huzursuzluğu bir tık daha arttı.
Adımlarını ekseriyetle devam ettirirken bir müddet sonra şehrin ışıklarını seçebildi. Yolu, aydınlığa çıkacaktı sonunda.. "Elhamdülillah"dedi.. Geceyi tabiata perdeleyen, siyahı yaradılanın üstüne örten buldurmuştu yolunu. Hamd yalnızca O'naydı..
Konağa ulaştığında baktı uzaktan..Saat kaçtı? Sahi kaç saat geçmişti aradan? Anımsayamıyordu. Yaklaştı.. Konağın hiç bir yerinden ışık sızmıyordu bahçeye. Uyumuş olmalıydı ev halkı. Bunu düşünerek ve bahçe kapısının çıkaracağı tiz sesi hesaba katarak, tahta çitlerin üzerinden attı kendini dut ağaçlarının olduğu köşeye.. Dört ayak denilebilecek pozisyondan doğruldu.. Ellerinde ki ıslaklığı fark etti. Servet efendi ağaçları ihmal etmez rutin bir şekilde sulardı.. Muhtemelen üzeride çamur olmuştu.. Ellerini bir birine hızla sürttü. Oldu olası sevmezdi toz toprağı..
Sessiz adımlarla konağa girmek üzereyken ismini duydu.
Döndü...
Baktı..
Gülnihal odadadır diye çardağı es geçip gitmişti ama anlaşılan öyle değildi.. Genç kız karanlıkta gölgesini tanıdığı adama doğru hızla koştu..
Tam karşısında ise aynı hızla durdu. Hemen bir adım gerisinde.
"Yusuf"
Dilinden telaşla dökülmüştü beklediğinin ismi..
"Yine beni dinlememişsin Gülnihal"dedi Yusuf sıktığı dişlerinin arasından ve devam etti "Sana oda da beklemeni söylemiştim ama nafile.. Hem karanlıkta ki adama doğru nasıl koşarsın. Hadi ben değilde bir hırsız olsaydı burada ki. Ne yapacaktın o zaman?"
Gülnihal şaşırdı.. Öfkesi yine boyunu aşıyordu Yusuf'un. Karanlıkta göremese de boynunda ki damarların bile bağımsızlık ilan edecek kadar aşikar olduğuna emindi. Ürperdi.. Bir adım geri çekildi..
"Oda da değil burada beklemek istedim. Bir kez olsun olaya benim açımdan bakamaz mısın sen?" titreyen sesine rağmen siteme sitem ile karşılık verdi. Öyle olması gerekiyordu. Her duygu sıcağı sıcağına gün yüzüne çıkmalıydı. Aksi taktirde bu benliğinden ödün vermek olurdu kendi nazarında..
"Hem... Sen olduğuna emin olduğum için koştum.."
Yusuf karısının konuşurken bir adım geriye gitmesine daha da öfkelendi. Elini kaldırdı ve emri vaki cümlelerine bir yenisini daha ekledi "Sakın ola benden kaçma".. Ve içi soğumadı..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güz Sancısı (Beyzadeler Konağı)
General FictionYaşamaya başladığı his karmaşası beraberinde bir sarsıntı ile geldi Yusuf'a. Bu o değildi. Başını daha da dikleştirip tek kaşını kaldırdı. "Senin için hazırladığım sürprizi beğenmişsindir umarım. Malum gizlenmek beni epey uğraştırdı. Ama değdi. Ve y...