ALLAH aşkı haram kılmamıştı. Keza aşkı haram kılacak olsaydı gönül denilen azayı yaratmazdı. Haşa! Ve kainattaki her şey sevgi ile var edilmişken insanın sevme hissini en kuytularında çürütme çabası akıl alır gibi değildi. Peki ya aşk?
Aşk, nefsanî olan duygusallıktan ziyade, kalbî olan aşırı sevgiye verilen isimdi. Bu nedenle aşık olmak insanın elinde olan bir şey değildi. Kişi kendisi için neyin hayırlı olup neyin hayırsız olduğunu da bilemezdi. Belki de mutlaka olmasını istediği bir şeyin sonradan "keşke olmasaydı" deme ihtimali vardı. Bu nedenle isterken hayırlısını istemek, olmazsa sabır ile beklemek en güzeliydi...
Gülnihal o gece saatlerce düşünüp durdu. Sevmeden yaşanılabilir miydi? Yahut aşk denilen şey gerekli miydi? Bir de helal sevmek vardı. En temizinden, en güzelinden, en caiz kılınandan sevmek.. Bu kadar temiz ve güzelini yaşayabilecek miydi? Düşünmesi gereken ne çok konu vardı o gece.
Akıl terazisini koydu önüne. Karşısına da kendisi oturdu. Sonra bir bir döktü aklına takılan soruları mum ışığının aydınlattığı küçük odaya. Ama bir türlü çıkamadı işin içinden. Mesele gönül işiyse hesap kitap kabul etmiyor, mantıkla yol alınmıyordu ki. Gülnihal de acemisiydi bu konuların ve öğrenecekti zamanla.
Genç kız ortaya döküp saçtığı korkuları toplayamadan odanın tahta kapısı hafif bir gıcırtı ile aralandı. Ve Dilruba'nın silueti süzüldü orta yere.
"Fazla düşünmek kalbi yorarmış ablam... Öyle derdi ya babam.." dedi Dilruba zoraki gülümsemesi ile. Sonrasında sürükledi cümlesinin geride kalan kısmını. "Odanın altından sızan mum ışığını görünce gideyim bu gece ablamla sohbet ederek uyuyayım dedim... Hazır benim de uykum yokken kaynatalım az ne dersin? İyi etmiş miyim?" Tamamladığı cümlesinin ardından bağdaş kurarak oturdu ablasının yatağının üzerinde keyifle.
"O da soru mu.. Elbette iyi ettin... Hem uykusuzluk falan bahane yüreğimin daraldığını hissedip geldin sen. Biliyorum " dedi Gülnihal annesinin yeni diktirdiği pembe çiçek baskılı geceliğini giyerken. Rahmetli babasının o illetten sebep vefat etmesinden önceki son getirdiği kumaşlardandı. Annesi bir kaç takım gecelik diktirmiş kalanını da "Gittiğiniz yerde çeyizinize göre hürmet ederler" deyip kızlarının sandıklarına yerleştirmişti.
"Adı Yusuf'muş" dedi Gülnihal... Konuya bir anda girdiği gibi yine aynı hızla sustu. Yüzü düştü sonra. Elindeki kıyafetleri minderin üzerine atıp, mumu pencerenin önüne bıraktı. Ve o da bağdaş kurup oturdu yatağın üzerine.
"Adı Yusuf'muş... Benden 4 yaş büyük... Güzel yüzlü.. Güzel gözlü bir çocukmuş dedi annem... Boyu da uzunmuş... Esmermiş bir de "dedi Gülnihal. Ama sesindeki tını Dilruba'nın hiç hoşuna gitmemişti.
"Eee tam istediğin gibi işte. Sen hep esmer isterdin.. Babam gibi... Şimdi neden böyle kederlisin?"
"Bilmem.. Korkuyorum işte.."
"Seni bir gün böyle düşünceli göreceğim hiç aklıma gelmezdi" dedi Dilruba gülen gözlerle. "Hem bu mevzulara takılma. Enfal suresi 63. Ayeti hatırla abla "dediğinde Gülnihal hızla zihnini yoklamaya başlamıştı bile. Sonra bir anda kaldırdı başını ve hatırlamış olmanın coşkusu ile parmağını şıklattı.
"Ve ellefe Beyne Kulubihim."dedi Gülnihal ve ardından iki kardeş aynı anda sevinçle okudu meaili "Ve kalpleri birbirine ısındıran yalnızca ALLAH'tır. Enfal-63"
Gönlü gönüle düşürüp kalbe hükmeden de ALLAH'tır. O halde endişeye mahal yok diye düşünüp büyük bir tevekkül eşliğinde uykuya daldı iki kardeş. Aslında bütün mesele bu kadardı işte. Bir ayet kadardı ruhların endişeden çekilip inşiraha kavuşması. İslam güzel şeydi elbet... Bilene, anlayana, hissedene ve yaşayana.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güz Sancısı (Beyzadeler Konağı)
General FictionYaşamaya başladığı his karmaşası beraberinde bir sarsıntı ile geldi Yusuf'a. Bu o değildi. Başını daha da dikleştirip tek kaşını kaldırdı. "Senin için hazırladığım sürprizi beğenmişsindir umarım. Malum gizlenmek beni epey uğraştırdı. Ama değdi. Ve y...