Bahçe işleri yine vaktinin tamamını aldı. . Toprağa dokundu, kabuğunun içinde saklanan tohumları ekti ve elindeki bahçe makası ile uzayan çimlere yeni bir hava verdi.
Dokundu, dokundukça ilmek ilmek dokudu elinin uzandığı her şeyi.
Çiçeklerle ile de uğraştı. Onlar insanoğluna bahşedilmiş en estetik armağanlardı. Kadının kalbine sokulup, ruhuna dokunabilmek ve sevgiyi doğru biçimde ifade edebilmenin en sade ve büyüleyici yoluydular aslında. Bunların yanı sıra bazıları kırgınlığı, üzüntüyü, hüznü, özlemi, incinmişliği taşırdı. Bazıları ise bağlılığı, saflığı ve tutkuyu simgelerdi. Gönüle ahenk katardı çiçekler..
Yalnızca kadınlar için mi?
Hayır.
Sevgi ile bakabilen herkes için..
Bahçede saksısını ve toprağını değiştirdiği mor menekşelerden birini odasına çıkardı.. Bunun dışında limon ağacının dibinde yeni filizlenen fidanı da gözüne kestirmişti. Tohumu talihsiz bir dönemde kırmıştı kabuğunu.. Güz ayazında hayata tutunması zor olacaktı.
Büyük bir saksının dibine çakıl doldurdu.. Köklerin kalınlaşırken nefes alabilmesi için. Aynı zamanda bu metot içtiği suyun fazlasını dışarı rahatlıkla atmasını sağlar ve kök liflerinin çürümesini engellerdi.. Ardından kızıl ve kahverengi toprağı harmanlayıp doldurdu.. Diktiği fidana ilk can suyunu verdi. Onu da taşıdı. Ve odanın Güney köşesine yerleştirdi. Rahatlıkla büyüyüp, serpilmesi için pencereden sızan ışık bile yeterdi, o küçük bitkiye.
Beyhude bir çaba ile elinden geldiğince zihnini meşgul etti. Bu sayede düşünme yetisini geri plana atmış ve kötü düşüncelere geçit vermemiş oluyordu.. Sağ duyusu ve mantık mekanizması güçlüydü. Bazen duygularını zirvede yaşıyor olması ruhunu yorsa bile bu özellikleri sayesinde kendini çabuk toparlamayı başarıyor, sevecen kişiliğinin dışına çıkmıyordu.
Çiçekler ile uğraşırken bir kaç saati geride bırakmayı başarmıştı.. Başında bir ağrı hissedince tedavi amaçlı abdest aldı.. Sonra sağ elini başına koyup Haşr suresini okudu.. Hadisi şerifti bu ve mutlak sonuç verirdi.
Yaklaşık 15 dakika sonra biraz rahatladığını hissetti.. Son günlerde, aynı konakta olmasına rağmen Zeliha ile de görüşememiş özlemişti.. Hatta Döne kadının asık suratını bile özlemişti. Başına bir yazma alıp odadan çıkarken, bir gün önce bahçede bulduğu annesine ait yemeniye buruk bir şekilde baktı..
Dünyadaki bütün acıların tarifi vardı nazarında, ama annesizliğin hayır! Zeliha nasıl sağlam kalmıştı bu büyük acıyla? Yada annesiz büyüyen başka sabiler nasıl başarmışlardı hayatta kalmayı?
Aşağı indiği vakit ortalarda gözükmeyen arkadaşının odasının kapısında aldı soluğu. Elini kaldırıp iki kez yavaşça tıklattı. .
Seslenmesi üzerine, aralanan kapıya baktı önce hemen ardından arkadaşına.
"Girebilir miyim?"
"Elbette..... Buyur"
İlk adımlarla birlikte burnuna bir koku değdi. Esans? Değil.. Daha bilindik ama unutulmuş bir koku.. Üç beş saniye kafa yorup bıraktı olduğu yerde.
O odaya ilk kez girmenin meraklı gözleriyle süzdü etrafı kabaca ve edeple. Yerde küçük bir kilim vardı.. Kahve tonlarının bir kaç farklı dokunuşunun hakim olduğu, keçi yününden dokunmuş oldukça eski ve ezgin. Hemen yanında gök kuşağı gibi dikkat çeken örgü bir paspas.. Duvarın sağ köşesinde iki katlı küçük bir raf duruyordu.. Üzerinde bir kaç kitap ve Kuran..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güz Sancısı (Beyzadeler Konağı)
General FictionYaşamaya başladığı his karmaşası beraberinde bir sarsıntı ile geldi Yusuf'a. Bu o değildi. Başını daha da dikleştirip tek kaşını kaldırdı. "Senin için hazırladığım sürprizi beğenmişsindir umarım. Malum gizlenmek beni epey uğraştırdı. Ama değdi. Ve y...