51.Bölüm

4.5K 314 64
                                    

Sabah ezanından tekmili yarım saat sonra uyanan Gülnihal'in cezası kocasını görememekti o sabah. Hala tam uyanamamış olmanın sersemliğini üzerinden atıp da, Yusuf'u göremeyince üzüldü. Ne ara kalkıp gitmişti ki, hem nasıl uyanmamış, kocasının çıktığını nasıl duymamıştı? İçsel dövünmesini bitirince hazırlanıp namazını kıldı. Sonra bir alt kata indi. Her şey yerli yerinde gibiydi bir yandan. Öte yandan hiçbir şey normal gözükmüyordu. Garip bir durgunluk geziniyordu merdivenlerde.

İçindeki sıkıntı, zihnindeki bulutları karaya boyadı. Siyaha çaldı her yer.

Biraz daha bakındı etrafına. Konak eşrafından kiminle karşılaştıysa yüzlerini, ifadelerini dikkatle inceledi. Bakışlarının altındaki manaya ulaşmaya gayret etti ve içinden şöyle geçirdi "Bir şeyler yalnızca bana mı garip geliyor, yalnızca ben mi huzursuzum?" İçten içe biraz alındı, sadece kendi endişeleniyor gibi geldiği, yalnız hissettiği için. Esasen bu kez hissettikleri bariz bir hüsnü kuruntudan ibaretti. Zaten farkındaydı da ama yine de kendini bunaltmaya yer arıyordu. Bir duruma takılıp başka bir konu düşünmek istemiyordu. Merdivenden savrularak inerken tam orta yerde durdu. Anlık bir aydınlanma yaşamışcasına gözleri büyüdü yüzünde şaşkın bir ifade oluştu.

"Keşke görünmez olsaydım" dedi yaramaz bir ifadeyle " Neler yapardım neler, Hem Yusuf'un peşine de takılır bütün gün gözlerimi ayırmadan onu izleyebilirdim" Gözleri olabildiğince kısıldı dudakları tamamen üste doğru kıvrıldı. "Ne şahane olurdu" Kendi kendine gülümseme ve konuşma faslı yine kendi sabotesiyle son buldu "Aman be Gülnihal hep çocuk çocuk haller.. Boş versene"

Sallana sallana en aşağı kadar inip kokuların geldiği bölüme süzüldü.

Kaptığı cezve ile orta yerde dikilen Döne Kadına sokuldu biraz. Ne kadar kızsa da seviyordu yaşlı, aynı zamanda huysuz kadını. Artık alışmıştı da. Ne söylese normal gelmeye başladığı için eskisi gibi her söylediğine kırılmıyor, alınmıyordu.

İnsan tanıdığını sever, sevdiğini tanırdı.

"Babam için mi o kahve?" Ellerini arkadan bağlayıp eğildi biraz.

Yaşlı kadın daldığı sulardan çıkıp biraz düşündü ve "He ya Ahmet Bey istemişti bir an kime yapacağımı unuttum" dedi. Artık iyiden iyiye yaşlanmış olmanın verdiği konsantrasyon eksikliği ile.

Gülnihal elindeki cezveyi hızlıca çekti ve yaşlı kadını omuzlarından tutarak sandalyeye oturttu. "Biliyorum senin kahveni tutmaz ama müsaade et ben yapayım, hem bir daha kahve isteyen olursa bana seslen lütfen. Küçüklüğümden beri kahve yapmaya bayılırım"

Döne kadın şaşkınlık ve kızgınlık arasındaki bakışlarını yumuşattı. O da Gülnihal'i tanımaya başlamıştı artık. Bu haylaz ve uçarı kız iyilik yapmak istemişti. Gülnihal savaş ganimeti gibi sıkıca sarıldığı cezve ile saç ayaklı ocağa doğru ilerleyince Döne kadın başörtüsünü sağa sola çekiştirerek kısık sesle söylendi "Seni merhametli, tatlı velet! daima kendimi suçlu hissettiriyorsun bana!"

Gülnihal bir şey hatırlamış gibi cezveyi elinden bıraktı ve Zeliha'ya seslendi. "Bana biraz yardım edebilir misin?"

"Kahve için mi?"

Bu masumane soruya gülerek yanıt verdi önce "Yok yok kahve değil, babam günlerdir yatıyor, güneş yüzü gördüğü temiz hava aldığı yok. Hep birlikte oturup sohbet ettiğimizde yok"

"Hep birlikte oturup sohbet etmeyiz ki zaten"

"O zaman ilk olsun" ile birlikte mutfağı dolduran şen bir kahkaha oldu. Gülnihal'in dokunduğu yer çiçekleniyordu sanki. Eskiler boşuna söylememişti, 'Kırık testiden yalnızca içindeki sızar. Baldan bal, sirkeden sirke' Aksi bir durum söz konusu dahi olamaz.

Güz Sancısı (Beyzadeler Konağı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin