Görünenin aksine Yusuf aynı Yusuf'tu. Belirgin eseneklik sadece tavırlarındaydı. Gülnihal tam emin olamıyordu yine de. Belki kendisi yanlış algılıyordu. Belki de Yusuf yeni bir oyun peşindeydi. İki ana fikrin arasında büyük bir muamma vardı. Ve çözülmesi sadece zamanla muhtemeldi...
Bir kaç gün garip bir köşe kapmaca ile geçti. İkisi de birbirinin olduğu ortamdan bilinçli bir şekilde uzak durdular. Göz teması kurmadılar, hiç konuşmadılar. Yan yana geçmekten bile sakındılar çoğu zaman.. O kadar temkinli davrandılar ki tesadüf eseri bile çarpışmadı bakışlar.. Ama bu demek değildi ki birbirlerini görmezden geldiler. Hayır. Sadece öyle gibi yaptılar. Kendilerini kandırlar biraz... Biraz da etraflarındakileri...Gülnihal her dakika Yusuf'u takip etti göz ucuyla. Oturmasına, kalkmasına, kalem tutuşuna, gömlek kolunu kıvırmasına baktı. İlk kez.. Ciddi bir şey konuşurken spontane kalkan sol kaşına, alnına dökülen kahküllerini eli ile geri alışına. Onunla ilgili her ayrıntıya özenle dikkat etti. Mesela kirpikleri uzundu bir sabah uyurken görmüştü onu.. Günün ilk ışığı yüzüne nurunu bırakmış gibi ışıl ışıldı sert sureti. Yusuf ise Gülnihal'in bileğine dikkat etti. Onun için hazırladığı merhemi sürmüştü.. Gördü.. Biraz da olsa kapandı vicdanında açılan o küçük yara..
Sabah ezanı konak eşrafını alarma geçirirken kapı sesleri aralıksız yankılanmayı sürdürdü. Namazlar kılındı kahvaltı edildi. Masa toplanırken Yusuf aşağı da ceketini giyiyordu ağır çekim. Nedense gitmeden bir kez görmek istemişti Gülnihal'i. Bir yandan ceketini evirip çevirirken bir yandan merdivene bakıyordu. Bir şekilde oyalanması gerekiyordu işte. Neyse ki çok beklemesine gerek kalmadan Gülnihal gözüktü merdivenin yukarısından. Elinde ki tepsiyle ağır ağır iniyordu. Ayaklarına kadar kapatan uzun elbisenin azizliğine uğramamak için ekstra çaba sarf ederek sakin ve dikkatli. Geri de bıraktığı son basamağın ardından mutfağa gireceği an da günler sonra bakışları çarpıştı saniyelikte olsa. Yusuf'un aksine Gülnihal'in göz teması tamamen kendiliğinden gelişmişti.. Tevafuktan önce ki son durak, tesadüfe hiç yakınlık.. Gibi, gibi..
Emeline ulaşan Yusuf çardağın yanında kendisini bekleyen diğer üç kardeşi ile selamlaşıp Mustafa ile ayrıldı. İki genç karanfil sokağa girdiğinde Ömer ve Hamza da tersaneye gitmek için bir fayton bulup çevirmişlerdi bile.
"Abi"dedi Mustafa. Bunca zaman sormak isteyip soramadığı şeye niyet. "Yengem.. Yani aranız nasıl onunla?"
"Bu da nereden çıktı?"
"Düğün gecesi sizi duydum. Daha doğrusu seni ve ona oynadığın oyunu"
"Sen bu işe karışma Mustafa"diye tek bir cümle kurdu Yusuf taşlı sokağın sonunda ani bir hareketle durarak..
Mustafa'nın niyeti karışmak değildi ki zaten. Sadece endişeleniyordu ikisi için. Bu yüzden merakına yenik düşmüştü. Çünkü yara alan kadar yaralayanın da canı acırdı bazen. Tecrübeyle sabitti bu. Yazılı olmayan kanunların bilmem kaçıncı bendinde.
Her şeyin başladığı manifaturacının oraya geldiklerinde kısa bir an kahvehanenin yanında ki asmanın altına baktı Yusuf. İlk gördüğü anın hatıralarında tekrar vuku bulmasına izin verdi.. Hayat çok garipti. İnsanoğlunun yazılan karşısında ki direnişi hiç kar etmiyordu. Bütün devrimler sonuçsuz kalıyor, kağıda dökülen besteyle örtüşmüyordu. Evet söz konusu kader ise zemheri sabahı çimenlerde düşen bir çiğ tanesinin toprakla buluşması kadar zaman alıyordu insanın bütün savaşının aslında kendisiyle olduğunu anlaması.
Gün yarı olduğu vakit sırf Yusuf ile bir kaç kelime edebilmek için çaresizce bütün baharatları sormak zorunda kalan zavallı kızlar hala dükkânda iken; Mustafa ceketini giyerek sağ elini kaldırıp başı ile dışarıyı işaret etti. Yusuf'ta aynı şekilde cevap verdi tamam mayetinde. O sıra da içerde ki kızlar hala nafile bir çaba içersindelerdi. "Bu nedir?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güz Sancısı (Beyzadeler Konağı)
General FictionYaşamaya başladığı his karmaşası beraberinde bir sarsıntı ile geldi Yusuf'a. Bu o değildi. Başını daha da dikleştirip tek kaşını kaldırdı. "Senin için hazırladığım sürprizi beğenmişsindir umarım. Malum gizlenmek beni epey uğraştırdı. Ama değdi. Ve y...