39.Bölüm

14.2K 1.1K 131
                                    

Bir varmış bir yokmuş.. Ömür mü, gönül mü? 

Pek çok kişinin yaşamını heba ettiği çok bilinmeyenli o denklemin merkezi insan oğluydu, dünya değil.. Kimileri farkına vardı, ve farkında yaşadı. Fıtratı gereği insan olma çabası ile tüketti kendini. Kimileri neden yaratıldığının bile idarkında değildi. Tüketti etrafında ki iyiye dair her şeyi. Nefretini büyüttü kininin beşiğinde. Egosu bir çınar gibi yetişip üzerini gölgelerken, ne insan gibi yaşamayı akıl etti, nede hor baktığı bütün eşrafı-acizin aynı yaratıcının eseri olduğunu.

 Asıl olan yaşamak mıydı?

 Yahut herkesin diriltileceği o günde yaratıcının huzurunda utanmamak mıydı maksat?

Yusuf'un köz gibi sıcak cümleleri dökülürken kahvenin en topraksı tonunu içinde barındıran İran kiliminin üzerine, bir alaca karanlık kızıllığı belirdi Gülnihal'in cemalinde de..

Uyanıktı.. Ama bir düş aralığının perdesinin arkasında saklanıyordu.. Gerçek bir anı yaşayıp yaşamamak mühimdi..Bu bir rüyaysa da uyanmamak için elinden geleni yapmalıydı.

"Bir şey söylemeyecek misin?" diye sordu Yusuf.. Güç bela aşikar ettiği duygularının peşi sıra.. Dikkat etmişti.. Ne o cümleler sırasında nede sonrasında ifadesinde milim değişiklik olmamıştı Gülnihal'in.. Gözlerinde ki hüzün, ve suretinde ki soğukluk baki olmalı ki, yerli yerinde kalmışlardı.

"Gülnihal" diye serzeniş benzeri bir ses tonu ile seslendi bir adım ötesinde ki karısına. "Söylediklerim önemli değiller mi senin için? Bir cevap bekliyorum.. Bu kadarını borçlusun bana" diye sabırsızlığını gün yüzüne çıkararak bitirdi cümlelerini.. Bir tepki bekliyordu ufakta olsa.. Ama görünen o ki önce gönül alması, gönül almayı öğrenebilmesi gerekiyordu.. Bahardan önce ki son çeyrekte biraz daha sabra bulaşması, kaburga içinde ki kırıkları onarmak için ruh hekimliğine soyunması gerekiyordu..

Gözlerini birleşen ellerine çevirdi Gülnihal ise... Sonra çekti, ayırdı onları Yusuf'un ellerinden.. İstediğinden değil korktuğundan yaptı bunu. İçinde çürümeye yüz tutanları ayıklamadan kendini açamazdı.. En azından o an yapamazdı.. Kendince nedenleri vardı hakkı olarak, haklı olarak.

"Sen" dedi son kez gözlerine bakıp yanından geçerken "Sen bahardan söz ediyorsun şimdi; ben, bana getirdiğin güz ile bütün yapraklarımı dökerken"

Kitap gibi bir kadından kitap gibi cümleler sardı etrafını. Bir çukura düşmüşler de yukarı tırmanmaya çalıştıkça daha çok aşağı çekiliyorlarmış gibi hissetti Yusuf duydukları ile. 

Gülnihal yediveren gülü gibi görkemli süzülürken, o ulu bir çınar gibi dikilip kalmıştı odanın orta yerinde.. Heybeti, suretinde ki ihtişam ile yarışıyordu, iç dünyasında ki hesaplaşma ile yüz yüze geldiği vakitler. Ne bekliyordu ki? Zahmetsiz rahmet? Mümkünatı yoktu.. Kolay olan şeyin kıymeti olur muydu ki, kolay bulsun ömrüne nakş edilmişi.. Rahman'nın  altından birer taç gibi gönlünü, gönlüne hizaladığı kadının gönlünü..

Uyumak için hazırlanan karısına son kez baktı o gece "İzin vermeyeceğim" dedi iç sesi "Öylece geçip gidemezsin bu hikayenin içinden"

Gece prangalarını söktü sonra. Marmara'nın şahlanan suları İstanbul'un ata yadigarı sur'larını yalarken.. Kimi sabah derdi ışıyan güne, kimi nasip, kimi bismillah, kimi ise yeni bir başlangıç..

Açık pencereden içeri akan kırlangıç sesleri ezandan önce uyandırdı Yusuf'u.. Gözlerini bir kaç kez kapatıp açtıktan sonra doğruldu. Yüzünü mesken eden saçları dağıtıp kurtardı işgal bölgesini.. Bakışlarını yer yatağına iliştirdi boş olduğunu görünce farklı köşelerde gezindi..  Çehizini getirdiği sandığın üzerine kollarını uzatmış vaziyette uyuyordu Gülnihal.. Ham maddesi ahşap olan bir eşyaya değil canlı kanlı bir şeye kendini bırakıp uyur gibi..

Güz Sancısı (Beyzadeler Konağı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin