3.Bölüm

23K 1.3K 359
                                    

Ana oğul arasında yıllardır anlaşmazlık getiren konunun yine masada ki gündemi oluşturması kaçınılmaz olmuştu. Serra hatun bir anne olarak oğlunun mürüvvetini görmek istiyor ve bıkmadan usanmadan diretiyordu bu arzusunda. Yusuf ise bu konu da kimseyi dinlemiyor kendi bildiği yönde ilerliyordu. Zaten öyle bir adama kimsenin yaptırımı da sökmezdi.  Hatta belki annesinin bile.

"Sevdaya düşmeyen yiğidin yüreği sert ,yüzü soğuk olur evladım"

"Ben bu konuyu konuşmaktan yoruldum ana. Ne dersen başım gözüm üstüne, lakin bana evlilik deme "

" Bilir misin ki neden Araplar Evvel Refik badel tarık demişler? Yani önce yoldaş sonra yol. Yuva kurasın ki yolunu bulasın, yurdunu bilesin, evlat şerbetinden içesin. Ha! sanma ki kast ettiğim yurt, mekandan ibarettir. Asla! Bedene her yer yurt olur da... Gönüle olmaz işte. Yürek dengini bulmadan dinginleşmez, feraha eremez. Dahası sadece bir et parçasından ibaret olur" Serra hatunun kelimelerini şefkati ile bezediği vakit bütün evlatları yanı başında püri dikkat dinliyorlardı hayatlarının mimarı kadını. Yusuf bile..

Sonrasında cümleleri tükenmişti Serra hatunun. Yutkundu ve sustu. Son bir kaç yıldır aynı şeylerden bahsediyor olması ve bunun karşılığında Yusuf'un oralı olmaması yoruyordu artık evin hanımını. En çokta anneliğini yoruyordu belki de. En çokta anneliğini!

Ağır cümlelerin ardından koca salon çıt çıkmaz dört duvara dönüşmüştü. Ta ki Ahmet bey gelinceye kadar. Babalarının gelmesi ile yemeğe başlamışlardı. Sessiz başlayıp sessiz biten yemeğin ardından yatsıyı kılan ev ahalisi her akşam olduğu gibi köz üzerinde bakır cezve ile ağır ağır pişirilen Türk kahvesini keyifle içmek için beklemeye başlamışlardı.

"Müsaadeniz ile ben kahvemi bahçedeki çardak da içeceğim" Yusuf'un her daim anne babasına saygısı muazzam derecedeydi. En küçük şeyde bile rızalarını almayı boynuna borç bilirdi. İyi yetişmiş bir evlattı neticede.

"Tabi evladım. Müsaade senin"dedi Ahmet bey yere kadar uzanan elinde ki dev tesbihi yavaş yavaş çekerken.

Ayağa kalkan genç adam "Kahve mi çardağa getirir misin Zeliha "dedi sofrayı toplayan Zeliha'ya.

"Baş üstüne abi"

Genç kadın sofrayı toplarken Döne kalfa mutfağa inip kahveleri ocağa atmıştı bile. Usul usul pişen kahvenin kokusu, etrafı köşe bucak kuşatmıştı ki Mustafa gözüktü kapıda. Ateşin aydınlattığı mutfağa gölge düşünce gözlerini kahveden çekip kapıya bakmış ve kalkmaya yeltenmişti yaşlı kadın.

" Otur otur döne sultan biz senin elinde büyüdük hürmete gerek yok" Yüzü yumuşadı ve dudakları yana doğru açıldı yaşlı kadının, mutlu olmuştu.. Hiç evlenmemiş olmanın ezginliğini ve çocuk hasretini köreltiyordu konağın genç beyleri.

Yorgun gözleri küçülen kadın Mustafa'nın mutfağa gelme sebebini merak etmişti.

"Seni yaratana kurban... De bakalım ne için geldin? Yoksa beni mi özledin?"

"Ee tabi o da var "dedi genç adam şen bir kahkaha atarken ve devam etti "Abim kahvesini çardağa istedi bende kahveleri almaya geldim siz zahmet etmeyesiniz diye.... Hem durumları biliyorsun muhtemelen canı sıkkın gidip biraz dert ortaklığı yapayım. Bilirsin üstüme yoktur" Göz kırparak kurduğu son cümlesi ile yeniden gülümsetmişti ikinci annesini. Yusuf'un haşin ve sert karakterinin aksine Mustafa sıcak ve hayat doluydu.

"Benim düşünceli evladım "dedi kahveleri dolduran Döne kalfa. Bu sırada da dönüp gülümsemeyi ihmal etmemişti elbette ki. Kahve fincanlarının bulunduğu el oyması bakır tepsiyi alan Mustafa genç ve çevik olmanın hakkını verircesine hızla çıktı mutfaktan.

Güz Sancısı (Beyzadeler Konağı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin