12.Bölüm

18.2K 1.2K 336
                                    

Her yüz yıla, her döneme ait hikayeler vardır. Kimileri yaşanmış, kimileri yaşanacakken yarım kalmış..Kimileri ise dilden dile sadece efsane olarak aktarılmış. Belki bu hikaye de onlardan bir tanesiydi. En yalın haliyle gerçeklik teşkil eden. Yahut.. Sadece birbirinin  gönlünde cam kırığı gibi yarım ve keskin kalan.

Vel hasıl sonrası muamma derecesinde hiçlik duvarlarına tırmanıp bilmediklerimizin safına geçerken bildiklerimizin ön safında, öncesi duruyordu bu işin..

 Öncesi bir kaç tevafuk ve kesiştirdiği iki yol. Biraz nefret.. Biraz merak.. Biraz heyecan.. Bir tutam tarçın kokusu.. Bir kaç dal nasip.. Sonrası sonun başlangıcı olacak bir evlilik.. Buna bağlı gelişen kocaman bir sır. Ve iki deli kahraman...

Yıllarca kendini kendinden bile gizlemiş kara kutu bir adam. Ve o adamın en ince yerinden, hayallerinden vurduğu haylaz bir genç kız.. Hepi topu bu işte. Bir şişe mürekkep ve bir divite bedel.

Ciğerlerini yakacak kadar keskin bir acı ile açtı gözlerini genç kız. Ağzında ki zehirimsi tat boğazına kadar nüks etmiş ve nefes almasını güçleştirmişti. Omurgasını hafif bir şekilde dikleştirip ceviz ağacından yapılmış olan el oyması sehpaya yasladı sırtını. Ve elleri ile yerden destek alıp tamamen doğruldu. Bütün kıyafetleri hala sırılsıklamdı. O halde uyumuş olması gerçekten inanılmazdı. Kaskatı kesilmiş vücudu sızlarken sağ elini saçlarına götürüp başörtüsünü aradı. Yoktu.

Zihnini yokladı ardından.

Bahçe de yaşadığı olay sırasında başında olduğuna emindi oysa ki.

Beyin fırtınası yaptığı an sandığı gözüne çarptı. Annesinin eli ile oyaladığı bir sürü yazma olmalıydı o sandıkta. Neşe ile gülümsedi. Ama yüzünde ki acı hala çok tazeydi. Yaşadığı hayal kırıklığı ve üzerinde ki ıslak kıyafetlere aldırmadan yazma araması da akıl karı değildi esasen . Fakat o an için ona kafayı takmıştı işte. Genel olarak çok üzgün olduğu zaman kendini alakasız şeyler ile meşgul ederdi böyle. 

Babasının acı haberini aldığı vakitte deli gibi dokumalar ile uğraşmış saatlerce aynı sedirin üzerinde kaneviçe işlemişti. Kendini güçlü hissetmesini sağlayan dağlar başına yıkılıp onu toprak altında bıraktığında tutunacak bir dalı bile kalmamış yuvasız kuş gibi sığınacak liman arardı kendine.. Bu sayede bir kaç meşguliyet ile gizlendiğini zannediyor, zihnini uyuşturuyordu. Yaşaması gereken olayın sadece üzeri kapanıyordu da daha sonra çok daha büyük bir yara açıyordu.

İnsan oğlunun fıtratına ilmek ilmek nakş edilmiş aciziyetten başkası değildi bu..

Bir kaç deneme sonrası ayaklandı ve tam karşısında ki sandığın başına bıraktı kendini. Yere kum torbası bırakır gibi özensiz ve bezgin halde.

Sonrasında dakikalar boyu sandığa baktı. Kapağına bile dokunmadan.. O sıra da yatağın üzerinde oturup kitap okumaya çalışan Yusuf'ta pür dikkat Gülnihal'e bakıyor ve ne yaptığını anlamaya çalışıyordu. Yaklaşık yarım saattir dikkatini toplamayamadığı gibi bir de garip davranışlarından dolayı gözlerini ondan alamıyordu. Bu yüzden kitap okuma hevesi de hiç olmuştu yazık ki.

İki saat önce bahçe de küçük çaplı bir kıyamet kopmuştu ikisi için ve bütün olan bitene rağmen Gülnihal "Yüzüne tükürmek isterdim ama sen ona bile değmezsin" demiş ve başka bir sitem cümlesi dahi kurmamış, bağırıp çağırmamıştı. Ardından odaya geldiklerin de Yusuf banyo da ıslak kıyafetlerinden kurtulup onunla muhattap olmamak için eline eski yazı siyah ve oldukça yıpranmış bir kitap alıp oturmuştu yatağın köşesine. Pencereden süzülen ay ışığı, içinde ki merhameti nefretinin gölgelediği genç adamı dinçleştirirken ,safiyane bütün duyguları katledilmiş genç kızda tam tersi bir etki yaratıp bütün enerjisini emiyordu. O gece... İlk gece, ne kadar kalabalıktı o oda...

Güz Sancısı (Beyzadeler Konağı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin